tag:blogger.com,1999:blog-16120087521284964802024-03-13T11:58:43.827+03:00okuduklarıma dairAllahım gönlümde olanı hakkımda hayırlı eyle,hakkımda hayırlı olana gönlümü razı eyle...baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.comBlogger29125tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-79320790816525297802011-12-04T23:51:00.005+02:002011-12-06T23:01:21.527+02:00AŞURE GÜNÜ NELER YAPABİLİRİZ ?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLgyjz27WRdf1Z5dU95VhO0Z6Og7mp_SsHtZEdXuhneIVIm6XwkYW_GtJZBGw8cjYcHwfGA7AkIt6yoH61RK9wEHot_pR9en7fm-ymsN9FaMguMD-hGHMP6T5hbPsiLZiN8q7bu0CaU5Y/s320/DSC_7306.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLgyjz27WRdf1Z5dU95VhO0Z6Og7mp_SsHtZEdXuhneIVIm6XwkYW_GtJZBGw8cjYcHwfGA7AkIt6yoH61RK9wEHot_pR9en7fm-ymsN9FaMguMD-hGHMP6T5hbPsiLZiN8q7bu0CaU5Y/s320/DSC_7306.jpg" border="0" alt="" /></a><br /><p style="color: rgb(51, 51, 51); font-size: 13px; text-align: -webkit-auto; background-color: rgb(255, 255, 255); margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; line-height: 16px; "></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Aşûre Günü Ne Yapılır ?</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Böylesine manalı ve kudsı olayların gerçekleştiği bu mübarek gün ve geceda, Asr-ı saadette beri müslümanlar başka günleredaha fazla ibadet etmişler ve daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır.</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">1) Aşure günü oruç tutmak sünnettir</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><i><b><span class="Apple-style-span">Aşure günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur. (Hadis-i Şerif )</span></b></i></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Aşurenin faziletinden faydalanın! Bu mübarek günde oruç tutan, melekler, peygamberler, şehidler ve salihlerin ibâdetleri kadar sevaba kavuşur. (Hadis-i Şerif )</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Yalnız Aşure günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalıdır!</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">2- Akrabayı ziyaret edip, hediye ile veya çeşitli yardım ile gönüllerini alınmalıdır</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Sıla-i rahmi terk eden, Aşure günü akrabasını ziyaret ederse, Yahya ve İsa'nın sevabı kadar ecre kavuşur. (Hadis-i Şerif )</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">3- İlim öğrenmeli</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Aşure günü, ilim öğrenilen veya Allahı zikredilen bir yerde, biraz oturan, cennete girer. (Hadis-i Şerif )</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">4- Sadaka vermek sünnettir, ibâdettir.</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Aşure günü, zerre kadar sadaka veren kimse, Uhud dağı kadar sevaba kavuşur.(Hadis-i Şerif )</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">5- Çok selam vermeli</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Aşure günü, on Müslümana selam veren, bütün Müslümanlara selam vermiş gibi sevaba kavuşur. (Hadis-i Şerif )</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">6- Çoluk çocuğunu sevindirmeli</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Aşure günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur. (Hadis-i Şerif )</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">7- Gusletmeli</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">Aşure günü gusleden mümin, günahlardan temizlenir. (Hadis-i Şerif )</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">8 - O gün, eve ufak-tefek erzak alınmalı, alınırsa bir sene boyunca evde bereket olur.</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">9- Dua Okunmalı,</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">10 defa şu duâ okunur: "Sübhânallâhi mil'el mîzân. Ve müntehel-ılmi ve mebleğar-rızâ ve zinetel-arş'</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">11- Namaz Kılınmalı</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">· Aşûre gününe mahsus olmak üzere kuşluk vaktinde 2 rek'at namaz kılınır.</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">· Her rek'atte 1 Fâtiha-i şerîfe, 50 İhlâs-ı şerîf okunur.</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">· Namazdan sonra 100 defa: "Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhın ve İbrâhîme ve Mûsâ ve Îsâ ve mâ beynehüm minen-nebiyyîne vel-mürselîn. Salevâtullâhi ve selâmühû aleyhim ecmaîn"</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">· Öğle ile ikindi arasında 4 rek'at namaz kılınır. Beher rek'atte 1 Fâtiha-i şerîfe, 50 İhlâs-ı şerîf okunur.</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">· Namazdan sonra: 70 İstiğfâr-ı şerîf, 70 Salevât-ı şerîfe ve 70 defa: "Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azıym" okunur.</span></b></p><p style="margin-top: 0.5em; margin-bottom: 0.5em; "><b><span class="Apple-style-span">·<i> Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)'in hidâyeti ve kurtuluşu için duâ edilir.</i></span></b></p><div style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 16px; line-height: normal; text-align: left; "><i><br /></i></div><div style="color: rgb(0, 0, 0); font-size: 16px; line-height: normal; text-align: left; "><i>İnternet sitelerinden alıntıdır...</i></div><div><i><br /></i></div><p></p><div><i><br /></i></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-67614477828800600712011-11-14T00:49:00.006+02:002011-11-14T01:05:46.880+02:00MEDİNE MÜDAFİİ FAHREDDİN PAŞA<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjn7D9X7AufbxNcz6v0F6ZwICMUhI-RKwSLZMXxGidPbhibsVjFe8cK5K3NWnFwCZk_4NMzbpPjV92_MGEqKo29Ww88m3FVN4VIc4PIDAeQZq6pxc5Of1ej-Ul7P4FrcUAE9yqRGRvS2Lf/s1600/11.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 126px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhjn7D9X7AufbxNcz6v0F6ZwICMUhI-RKwSLZMXxGidPbhibsVjFe8cK5K3NWnFwCZk_4NMzbpPjV92_MGEqKo29Ww88m3FVN4VIc4PIDAeQZq6pxc5Of1ej-Ul7P4FrcUAE9yqRGRvS2Lf/s400/11.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5674616894792912770" /></a><br /><span class="KONURENK" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; font-size: 13px; "><b>Elinin tersiyle alnında biriken teri sildi. Durdu. Her iki yanındaki İngiliz askerlerine baktı. Onların gözlerindeki korkuyu hissetti. Ne de olsa "Çöl Aslanı"na refakat ediyorlardı. Tüfekleri ellerinde, parmakları sürekli tetiklerinde idi. Korkuyorlardı. Döndü ve tozdan artık iyice seçilmez olan şehre baktı. Yüreği daraldı. Nasıl bırakırdı, nasıl giderdi? Sırtına inen dipçikle zor da olsa döndü ve tekrar yürümeye başladı.<br /><br />Haziran 1916'da İngiliz müfsitlerin telkinleriyle ayaklanan Şerif Hüseyin'e bütün İslâm âlemi tepki göstermiş; ama o, ihanetinden dönmemişti. Kendince bahaneler bulmuştu bu menfî hareketine... Osmanlı'yı İngilizlerin yanında savaşa girmemesi dolayısıyla yargılıyor ve kendi kurduğu mahkemede mahkûm ediyordu.<br /><br />Osmanlı birlikleri, isyan başladığında Yemen'de âdeta bir ölüm kalım savaşı veriyordu. Hava sıcaktı, hem düşmanla hem de salgın hastalıklarla mücadele ediyorlardı. Dahası diğer cephelerden gelen kötü haberler iyice zorlaştırıyordu işlerini. Asker yorgundu, asker yılgındı. Fakat Şerif Hüseyin'in isyanı başkaydı. Alınan haberlere göre isyancılar, 7 Temmuz 1916'da Mekke'ye ulaşmışlardı. Sıra, Hazreti Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrinin bulunduğu Medine'ye gelmişti. Kanal Cephesi ve sonrasında bölgede kurulan cephelerde 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa, buranın savunmasını Fahreddin Paşa'ya vermişti ve onu 17 Temmuz 1916'da Hicaz Seferi Kuvvetleri'nin başkumandanı olarak atamıştı.<br /><br />Osmanlı birlikleri Medine önlerine ulaştığında şehir tam bir muhasara altında idi. Bir yanda düşman askeri, diğer yanda çöl, burayı dış dünyadan âdeta tecrit emişti. İsyancıların çemberi kısa zamanda yarıldı ve şehir Osmanlı kontrolüne alındı. Ama asıl çile şimdi başlıyordu. Şerif Hüseyin'in oğlu kararlıydı, Medine alınacaktı.<br /><br />Kuşatma Haziran 1916'dan Ocak 1919'a kadar tam 2 yıl 7 ay sürdü. Askerlerin bir kısmı firar etti, yiyecek bitti, su tükendi. Ama o kararlıydı. Yapamazdı, Resulullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrini terk edemezdi. Ama ümitsizlik artık askerlerinin damarlarına iyice işlemişti. Bazılarına göre her şey bitmişti. İşte tam bu sırada Fahreddin Paşa'nın, Çaldıran Seferi'nde ümitsizliğin pençesine düşmüş askerlerini birer kaplana çeviren Yavuz gibi yaptığı konuşma, yeniden diriltmişti bu yorgun ruhları:<br /><br />"Ey İnsanlar! Mâlûmunuz olsun ki, yiğit ve kahraman askerlerim; bütün İslâm'ın sırtını dayadığı yer, mânevî gücün desteği, Hilâfet'in gözbebeği olan Medine'yi son kurşununa, son damla kanına, son nefesine kadar muhafazaya ve müdafaaya memurdur. Buna Müslüman'ca, askerce azmetmiştir. Bu asker, Medine'nin enkazı ve nihayet Ravza-i Mutahhara'nın yeşil türbesi altında, kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Tealâ bizimle beraberdir! Şefaatçimiz O'nun Resulü, Peygamber Efendimiz'dir (sallallahü aleyhi ve sellem). Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlar; şan ve şerefle dolu Osmanlı ordusunun yiğit zâbitleri! Ey her cenkte (savaşta) cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek dâima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş yiğit Mehmetçiklerim, kardeşlerim, evlâtlarım! Gelin hep beraber Allah'ın ve işte huzurunda huşû ve aşk içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) karşısında, aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki; Ya Resulallah, biz Sen'i bırakmayız.<br /><br />Çırpınıyordu. Görünen düşmandan çok görünmeyen düşmanla, ümitsizlikle mücadele ediyordu. Askerlerinin onu, dik görmesi gerektiğini düşünüyor, bunun için canla başla çalışıyordu. Mahiyetindeki subay ve erleriyle birlikte bir sabah namazını Mescid-i Nebevi'de edâ ettikten sonra Peygamberimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) kabrine geldi ve mübarek huzurunda yemin etti, şeref sözü verdi: "Yâ Resulallah! Son neferimize varıncaya dek şehit olmadıkça Sen'in mübarek bedenini düşman eline teslim etmeyeceğiz."<br /><br />Askerleri yiyeceklerinin tükendiğini söyleyince, onlara çekirge yemelerini emretti, öyle ya çölde çekirgeden bol ne vardı ki! "Çekirgenin serçeden ne farkı var? Yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Serçe gibi huysuz ve serçe gibi asabi. Yediği şeyleri itina ile seçiyor ve temiz şeyler yiyor." Gündüzleri askerinin zihnine âbidevî bir duruş nakşeden Fahreddin Paşa, geceleri Mescid-i Nebevî'ye gidiyor ve orada sabaha kadar gözyaşı döküyordu: "Ya Resulallah, Sen'i nasıl bırakırım..."<br /><br />Mondros'un imzalandığı haberi Medine'ye ulaştığında herkes gözlerine bakar, bitti mi artık dercesine. "Hayır, bitmedi." demedi belki; ama teslim olmaya dâir de en ufak bir îmada bulunmamasından burayı vermeyeceği anlaşılıyordu. Harbiye Nazırı Cevat Paşa'nın teslim emri kendisine ulaştığında silâh arkadaşlarına şunları söylemişti: "Hükümet, Medine'nin anahtarlarını bir İngiliz yüzbaşısına teslim et, diyor. Böyle bir şey yapmaktansa silâhlarımızla dövüşerek ölmek evlâdır. Buranın teslimi için yalnız harbiye nazırının ve hükümetin emri yetmez, mutlaka Hilâfet ve padişahın bir iradesi olmalıdır."<br /><br />Bu kararlılık 27 Ocak 1919'daki o kara güne kadar sürdü.<br /><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span" style="line-height: 18px;"></span></span></b><span class="KONURENK"><br /></span></span><div><span class="KONURENK" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; font-size: 13px; "><b><span class="KONURENK">Sabaha karşı uyuyakalmış olmalıydı, zîrâ uyandığında üniforması üzerinde idi. Kendine gelmeye çalışırken, diğer taraftan da özel odasında silâh arkadaşlarının ne aradığını anlamaya çalışıyordu. "Bitti paşam!" diyebildi biri. Anlayamadı. Sonra ellerinde silâhlarıyla İngiliz askerlerini gördü. "Buraya kadar paşam, teslim olunuz!" Beyninden vurulmuşa döndü. Gözünden büyük birkaç damla yaş düştü. Hiddetle kalkmak istedi, silâhına uzandı bir yandan, ama ne mümkün, derhal engellendi. Konuşmadı; ama gözleri onun yerine yalvardı âdeta; "Bırakın, Allah aşkına bırakın!" Bırakmadılar. Zîrâ İngilizler zaten böyle bir hamle bekliyorlardı. Çöl Aslanı'nı feda edemezlerdi. Çaresiz mâni oldular komutanlarına...<br /><br />Dışarı çıktığında yüzlerinde hayâsız bir zaferin nişanesi hükmünde ukalâ tebessümleri ile diğer İngiliz subaylarını gördü. Biri yanaştı ve bu büyük kahramana elini uzattı, sıkmak istedi. Paşa ağlıyordu. Görmedi veya görmezden geldi. Bir diğeri yanaştı bu sefer, göz işareti ile kılıcını istedi. Kaşları çatıldı. Kılıcının kabzasını sıkı sıkı tuttu. Ravza-i Mutahhara'nın bulunduğu yöne döndü yüzünü. Kılıcını çekti ve secdeye kapanıp kılıcını yere bıraktı. Medine'ye bir ölüm sessizliği çöktü, artık hep birlikte ağlayan askerlerin gözyaşları insanın içine işleyen kumlu rüzgâra karıştı. Ayağa kalktı. Arkasını döndü, iki adım atmıştı ki âniden: "Affet beni, ya Resulallah!" dedi ve hıçkırıklara boğuldu.<br /><br />Şimdi artık Medine iyice gözden kayboldu. Onu Yenbu Limanı'na ulaştıracak cipe binerken kum fırtınası iyice ağırlaştı. Başını öne eğdi. İngiliz askerleri, pürdikkat onu izliyorlardı. Ellerini kaldırdı göğe ve Medine gözden kaybolurken dilinden şunlar döküldü: "Allah'ım, ben sözümü tutamadım. Sen beni affet!"<br /><br />Biz de diyoruz ki, ey Medine müdafii kahraman insan! Üzülme. Sen'in ruhunu şad edecek, İslâm'ı dünyanın her yerinde lâyıkıyla temsil edecek, Allah Resulü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) adını dünyanın dört bir yanına götürecek, mübarek beldelere gerçek mânâda sahip çıkacak altın bir nesil yetişiyor. Ecdadın kaybettiği her yerde ve dünyanın dört bir bucağında bütün insanlık, bu nesli bekliyor.</span></b></span></div><div><span class="KONURENK" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; font-size: 13px; "><span class="KONURENK" style="font-weight: bold; "><br /></span><b><span class="Apple-style-span" >Sızıntı dergisi kasım 2011 tarihli sayısından alıntıdır.<br /></span></b></span><div><span class="KONURENK" style="margin-top: 0px; margin-right: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; padding-top: 0px; padding-right: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; font-size: 13px; "><b><br /></b></span></div></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-368112413365004052011-11-13T03:23:00.005+02:002011-11-13T20:19:31.784+02:00hakkı devrim, BU NE REZİLLİK ?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnqzNkL0R4FUNrQEsswuVYAGKhZq7L_RU7PxMbpmeIueEM_mvoGfd8cN7zP5d0xz_wVtzBzfbG1tjYJBRDvxUyBzjNI62Bxe8iqC1Q3TSFabZTfB-CTZFMfFrXV4z8sUMtCNN3owkGZezo/s1600/%25C4%25B0%25C3%25A7erik.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 260px; height: 191px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnqzNkL0R4FUNrQEsswuVYAGKhZq7L_RU7PxMbpmeIueEM_mvoGfd8cN7zP5d0xz_wVtzBzfbG1tjYJBRDvxUyBzjNI62Bxe8iqC1Q3TSFabZTfB-CTZFMfFrXV4z8sUMtCNN3owkGZezo/s400/%25C4%25B0%25C3%25A7erik.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5674291894845448178" /></a><br />Bu ne rezillik? başlıklı bir yazı daha. 9 kasım gününden beri yazmayı planladığım fakat yoğunluktan fırsat bulamadığım bir konu. Blogcu arkadaşların çoğunun paylaştığı hakkı devrim ve yaptığı büyük terbiyesizlik. Ben birebir eşimle canlı yayın esnasında izledim programı. Hakkı devrim maksadını fazlası ile aşan sözlerinden önce de üslupsuz davranışları ve kelimeleri ile beni sinirlendirmişti. Her kelimesinde İstanbul türkçesi akan bu şahıs bilmem nedendir (acaba inanmadığından mı ) Efendimize sürekli Muhammed dedi. İçinde kendinin de sayıldığı bir buçuk milyar insan müslüman ve Hz MUHAMMED (s.a.v) onların peygamberi. Biz Danimarkalıları Norveçlileri protesto ederken içimizde beslediğimiz din düşmanlarını unutuvermişiz. Sayın hakkı devrim her nekadar sayın olduğunuza inanmasam da yaptığınız ayıp karşısın da twitler gelince üslubunuz değişip kabile şefi MUHAMMED neden Hz MUHAMMED oldu merak ediyorum.<div> <div>Benim için programda özür dilemesi yeterli değil. Bu şahsiyet ve terbiyesizliği yüzünden rütük tarafından cezalandırılmaları ve hatta şahsın programdan uzaklaştırılması daha önemli. Sizlerden ricam dilsiz şeytanlardan olmayalım. Bir telefon edip rütük'e şikayette bulunalım. Kötülüğü elimizle düzeltemiyorsak da dilimizle düzeltmeye çalışalım... </div><div><br /></div><div><b>RÜTÜK tlf: 444 11 78</b></div></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-87055716577735910232011-10-19T02:43:00.005+03:002011-10-20T22:50:19.581+03:00BU NASIL BİR REZİLLİK<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguJvbwPROljC6DHCubPyFIHnkjDHfuNlr7QJTTyfWCXRo55dWrTHGcgBu8Nt7S_rwCpdnQki9SPp0EslOpP701pcsxFhyVYb0BPE0gwbtVF1F-XhZbPhNlJxkivb4nTOyEE_U4yTiu0qWR/s1600/%25C4%25B0%25C3%25A7erik.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 260px; height: 191px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEguJvbwPROljC6DHCubPyFIHnkjDHfuNlr7QJTTyfWCXRo55dWrTHGcgBu8Nt7S_rwCpdnQki9SPp0EslOpP701pcsxFhyVYb0BPE0gwbtVF1F-XhZbPhNlJxkivb4nTOyEE_U4yTiu0qWR/s400/%25C4%25B0%25C3%25A7erik.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5664991415083158626" /></a><br />Evet uzun zamandır klavyenin başına geçip buradan sizlerle bir şey paylaşmıyorum. Paylaşacak çok kitap olmasına rağmen daha önemli bir şeye dikkatinizi çekmek istedim. Umarım sizlerin sinenizde bir parça sızı oluşturur ve ellerinizi telefonlarınıza götürebilirim. Konumuz televizyonlar ve buradan yapılmak istenen siyaset, gizli komplo. Şöyle bir bakalım bir çok kanalda ahlaksızlık diz boyu. Örfümüze dinimize yakışmayan her şey. En fakir hayatların bile yaşandığı hiçbir dizide bizimle uyuşan en ufak bir nokta bile yok. Zinanın doğal, içkinin gerekli olduğu vurgulanan diziler. Farkındasınızdır sigara yasaklandığından beri her yerde inadına içki içiliyor. Acaba bu milletin eli boş kalınca ne oluyor illa bir şeyler mi tutuşturmak gerek. Her neyse asıl konumuza dönelim. İki gün önce bir arkadaştan duyup sırf doğruluğunu görmek için baktığım bir programdan söz edeceğim. Star tv de yayınlanan <b>HAYRETTİN </b>adlı bir program. Bu şahsiyet yapacak bir şey bulamayınca muhterem MUZAFFER OZAK efendiye ait olan Allah u Allah ilahisini değiştirmiş bestenin üzerine söz yazıp şarkı yapmış. Tabii bunu da kendi mi yapmış başka bir yerden mi almış belli değil. Nereden alırsa alsın ulusal yayın yapan bir kanalda paylaşan kendisi. Evet şarkısının adı da annen evde mi, annen evde mi. Bu terbiyesizlikler yetmez gibi bu şarkısıyla da rastgele çevirdiği numaralara sapıklık yapıyor. Gün içinde de yayınlanan bu program çocuklarımıza sapıklık yapmanın, rastgele çevrilen numaraların rahatsız edilmesinin yanlış olmadığını anlatmıyor mu? Öncelikle buradan hem dini hem aile hayatımıza kötü örnek olduğu için şahsı kınıyorum. Şimdide sizden programı rütüğe şikayet etmek konusunda destek bekliyorum. Rütük canlı destek numarası <b>444 11 78 </b>ne kadar çok telofon edersek okadar dikkate alınırız. Şimdi bu işi sizin vicdanlarınıza bırakıyorum... <div><br /></div><div>Esenlikle kalın...</div><div><br /></div><div><br /></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-70152408393917653052011-02-14T22:41:00.002+02:002011-02-14T22:51:16.973+02:00GÜLLERİN EFENDİSİ<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dwVlVmoBBebmjPNlr0KMjH5c-trx5S0yy_W5uY0xs7oM-hqn1NQgcFxpLWIRZQ65m3-M0Sr-7LlsFspew-rHg' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-42509044563348601622011-02-14T00:01:00.007+02:002011-02-14T01:45:53.632+02:00Bir Gece<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhATsEaaiABhdPd-j0wu_IsvoCRPphT8GIIhXl0q0ni-HAJfly7Kr4hqCPWA0jWF20DY8xWwlwVxx6ovvo0ifqd1vAOGSqHE-nifTC0pXN5zmm-6gG4AI8cCPnZNAfOrkMddqZPX4YDizT1/s1600/imagesCALGSHOV.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 259px; DISPLAY: block; HEIGHT: 194px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5573323590875909250" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhATsEaaiABhdPd-j0wu_IsvoCRPphT8GIIhXl0q0ni-HAJfly7Kr4hqCPWA0jWF20DY8xWwlwVxx6ovvo0ifqd1vAOGSqHE-nifTC0pXN5zmm-6gG4AI8cCPnZNAfOrkMddqZPX4YDizT1/s400/imagesCALGSHOV.jpg" /></a>
<br /><div>
<br />
<br />On dört asır evvel yine bir böyle geceydi
<br />Kumdan ayınon dördü bir öksüz çıkıverdi
<br />Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler
<br />Halbuki kaç bin senedir bekleşmedelerdi
<br />Nerden görecekler göremezlerdi tabi
<br />Bir kere zuhur ettiği çöl en sapa yerdi
<br />Bir kere de ma'mure-i dünya ozamanlar
<br />Buhranlar içindeydi bugünden de beterdi
<br />Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
<br />Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi
<br />Fevza bütün afakını sarmıştı zeminin
<br />Salgındı bugün Şark'ı yıkan tefrika derdi
<br />
<br />Derken büyüyüp kırkına gelmişti ki öksüz
<br />Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi
<br />Bir nefhada kurtardı insanlığı o masum
<br />Bir hamlede kayserleri kisraları serdi
<br />Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi
<br />Zulmün ki, zeval akılına gelmezdi, geberdi
<br />Alemlere rahmetti evet şer-i mübini
<br />Şehbalini adl isteyenin yurduna gerdi
<br />Dünya neye sahipse onun vergisidir hep
<br />Medyun O'na cemiyeti medyun O'na ferdi
<br />Medyundur o masuma bütün bir beşeriyyet
<br />Ya Rab! Bizi mahşerde bu ikrar ile haşret
<br />
<br /><p align="left"><b><span class="Siir_sair">Mehmet Akif Ersoy</span></b></p><p align="left"></p></td></tr></tbody></table></div>
<br />baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-69840582905448671102011-02-01T00:57:00.004+02:002011-02-01T01:45:27.450+02:00ADAB-I MUAŞERET<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGgfM96qtfaa4C9aQgcATq6AKO9X2T7xs4qBRy7zCA6buu8qqcyY9E5WrCTxHSi7niBZA0y3TRXK7SVEascBeYVfwIBvns2YgAIPA480mr-qOQg6ED4eiH1Xu_yJdSTLzKtLv212o0r7LZ/s1600/imagesCASCOPOE.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 132px; FLOAT: right; HEIGHT: 211px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5568488518028986786" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGgfM96qtfaa4C9aQgcATq6AKO9X2T7xs4qBRy7zCA6buu8qqcyY9E5WrCTxHSi7niBZA0y3TRXK7SVEascBeYVfwIBvns2YgAIPA480mr-qOQg6ED4eiH1Xu_yJdSTLzKtLv212o0r7LZ/s400/imagesCASCOPOE.jpg" /></a><br /><br />Bu kelimenin aslı Arapça olup tekil hali "edep" kelimesidir. "Edep" kelimesi lügatte; ziyafet ve davet manalarına gelen "edp" veya "zarif, edepli olmak anlamındaki "edep" mastarından isim olarak "davet, iyi tutum, incelik/kibarlık, hayranlık ve takdir" anlamlarına gelmektedir. Istılahi olarak ise, "Bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi" anlamında kullanılmaktadır.<br /><br />Adab, ahlak, terbiye ve nezaket kurallarının bütününe verilen bir ad olup İslam'ın güzel saydığı söz ve davranışlardır. Bu iribarla edep, insanların kendisine davet olunan bilumum hayır, zarafet, usluluk ve güzel ahlak demektir. (s:33)<br /><br />Muaşeret kelimesi ise; karışmak, arkadaş olmak ve beraber yaşamak manalarına gelir. İslam dini, insanların muaşeretine, birbiriyle görüşüp konuşmalarına, toplum halinde medeniyet üzere yaşamalarına büyük bir önem vermiştir. (s:42)<br /><br /><br /><strong>arka kapaktan yansıyanlar</strong><br /><strong></strong><br />Ahlakın ve buna bağlı olarak adab-ı muaşeretin kaynağı, dinimizin yüce ve yüksek kaynakları olan Kur'an-ı Kerim ayetleri ve Efendimiz (s.a.s)'in hadis-i şerifleridir. Kaynağını dinden almamış hemen hiçbir ahlaki prensip ya da kaide yoktur desek yanılmış olmayız. Bu beşer üstü ve vahiy eksenliahlaki düzenlemeler, her şeyi ve bu arada da yarattığı insanı en iyi bilen çok merhametli Rabbimizinbizlere adeta bir armağanıdır.Bu açıdan çalışmada her bir konu, öncelikle ayet-i kerimelerden daha sonra da hadis-i şerifelerden temellendirilmeye çalışılmıştır. Daha sonra da kısmen İslam büyüklerinin konu ile ilgili mütalalarına yer verilmeye çalışılmıştır.<br />" Edep insan için bir elbisedir. Edepli olmayan ise çıplak demektir."<br />" Edep, bir tac'dır. O tacı giyen her beladan kurtulur. Sen de belalardan emin olmak, kurtulmak istiyorsan daima edepli olmaya çalışmalısın."<br />" Edep varsa ilim de var demektir. Fakat edepsiz bir insan kütüphaneler yutsa yine alim sayılmaz."<br /><br /><br />( Rehber Yayınları: ABDULKADİR HALİT)baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-41435629690616783122011-01-21T19:55:00.005+02:002011-01-21T22:24:47.870+02:00GERÇEĞİ RÜYASINDAN DA GÜZEL<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi96-6TC8TOaefzdIAyFtfTpLHUG8S9Rxr9A3GYaL_k0JW_izThgF2TgYE3RDbpLiqe8GrBTlJFjn0AlMJEqLQ51SAPYXsLFSnCf3hoWybo1KMpQmtDVhGcPUmohllIC1C5OJw5gODk2t3i/s1600/images.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 160px; FLOAT: right; HEIGHT: 253px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5564699547311750994" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi96-6TC8TOaefzdIAyFtfTpLHUG8S9Rxr9A3GYaL_k0JW_izThgF2TgYE3RDbpLiqe8GrBTlJFjn0AlMJEqLQ51SAPYXsLFSnCf3hoWybo1KMpQmtDVhGcPUmohllIC1C5OJw5gODk2t3i/s320/images.jpg" /></a><br /><br />BOŞ KAĞIT<br /><br />Aydın Hoca, 11/A sınıfının sınav kağıtlarını okuyordo. Asıl branşı tarihti ama 11. sınıflarda okutulan "dinler tarihi" dersine de o giriyordu.<br />Her dinden insan vardı Aydın Hoca'nın yaşadığı coğrafyada. Devlet, dinlerin doğru tanınıp bilinmesi için böyle bir dersin verilmesini hem yararlı, hem de gerekli buluyordu.<br />Umumiyle memnundu çocukların kağıtlarından. Anlattıklarının öğrenildiğini görmek memnun ediyordu Aydın Hoca'yı. Elinde okuduğu kağıt beş beşlik bir kağıt sayılırdı. Kağıdın kimin olduğuna baktı. Adeti üzre isme hep kağıdı okuduktan sonra bakardı. İsatay'ındı. Çalışkan bir çocuktu zaten. "Aferin" dedi, kırmızı tükenmez kalemle kağıdın sağ üst köşesine "beş" yazdı, parafe etti ve diğer kağıda geçti.<br />Kağıdı eline aldığında adamakıllı şaşırdı. "Cık cık" çekerek kafasını iki yana salladı. İlk defa böyle bir şeyle karşılaşıyordu. Kağıdın tam ortasında, küçük harflerle ama büyük ebatlarda yazılmış tek bir cümle vardı:<br />"Hocam, bunların hiçbirine inanmadığım için sorulara cevap vermek istemiyorum."<br />Aydın Hoca tahmin ediyordu kim olduğunu. İsmine baktı. Yanılmamıştı. Ruslan'ın kağıdıydı. Biliyordu. Ruslan ateistti.<br />Aydın Hoca altı yıl önce ilk geldiği günlerde tanıştığı Elvira Hanım'dan dinlediklerini hatırladı. Kendisine bir kitap göstermişti Elvira hanım. Kitap 1945'lerde basılmıştı. Üzerindeki yazı çok ilginçti: Dine Karşı Ders Kitabı. Kapağını çevirip ilk sayfasına göz gezdirdiğinde, yayınevinin karşısında çok daha enteresan bir ibareyle karşılaşmıştı:" Allahsızlar Cemiyeti".<br />Elvira Hanım o kitabı göstererek anlatmıştı öğrencilik senelerini: "Ateizm baraj dersti bizimöğrenciliğimizde. Bu dersten başarılı olamayan bir öğrenci, diğer dersleri ne olursa olsun bir üst sınıfa geçemezdi. Benim de bütün derslerim çok iyiydi. Hiç unutmuyorum, baraj ders olan ateizmden imtihana gireceğim günün gecesinde, ya geçemezsem endişesiyle bana yardımcı olması için saatlerce Allah'a yalvarmıştım."<br />Aydın Hoca acı acı gülmüştü bu traji-komik hadiseye.<br />1995 yılında, ilk geldiğinde tanıştığı şehrin eğitim müdürü Darcan Ağa'dan duydukları çok daha dramatikti. 2000 senesinde ölen Darcan Ağa zaten yaşlı ve hastalıklı bir adamdı. Dobra dobraydı, mertti, karakterliydi. İlk tanıştıklarında Aydın Hoca'ya biraz mesafeli durmuşsa da, daha sonraları can-ciğer ahbab olmuşlardı. Onun branşı da tarihti. O dost meclislerinden birinde anlatmıştı yaşadığı acı günleri:<br />"45'li yıllarda köylerde öğretmenlik yapıyorduk. Gündüz ateizm dersi anlatıyor, müfredatın gereğini yerine getiriyorduk. Akşamları ise geç vakitlerde talebelerimizin evlerini dolaşıyor "gündüz anlattıklarımıza inanmayın çocuklar, Allah var" deyip derste söylediklerimizi inkar ediyorduk..."<br />"Mekanın cennet olsun Darcan Ağa" diye mırıldandı Aydın Hoca... Ruslan'ın sınav sorularına verdiği, daha doğrusu vermediği bu cevap Aydın Hocaya, Elvira Hanımla Darcan Ağa'yı, onlardan dinlediklerini tedai ettirmişti.<br />Ne yapmalıydı şimdi? İnanmadığını açıkça ortaya koyan bu delikanlıya karşı nasıl bir tavır almalıydı? Ruslan'ın mert ve açık tavrı hoşuna da gitmişti aslında. Sonunda kararını verdi.<br />Bir hafta sonra Aydın Hoca 11/A sınıfında, sınavın sonuçlarını duyuruyordu öğrencilerine. İmtihan neticelerini henüz defterine geçirmediğinden sınav kağıtlarından okuyordu notları. Notunu söylemeden önce , her öğrenciye kaç beklediğini sormayı alışkanlık edinmişti. Bu defa da öyle yaptı. Genelde öğrencilerin tahminleri tutuyordu.<br />Ruslan'ın sona saklamıştı. Nihayet sıra ona geldi. "208 Ruslan" dedi.<br />Ergenlik çağlarının tüm delişmenliğini üzerinde taşıyan delikanlı ayağa kalktı,<br />- Kaç bekliyorsun?<br />Ruslan bir müddet sessiz kaldı. Sonra tahminini söyledi.<br />- Sıfır.<br />Ruslan'ın dersleri çok iyiydi. Bir uğultu yükseldi sınıfta. Herkes merakla Ruslan'a döndü. Acaba şaka mı yapıyor? diye ona bakıyorlardı. Ama Ruslan'ın duruşu gayet ciddiydi.<br />Aydın Hoca, Ruslan'ın kağıdına baktı. O cümleyi sessizce yeniden okudu. Başını kaldırdı. Gözlerini Ruslan'ın bal gözlerine dikti ve notunu okudu.<br />- Dört<br />Şimdi adamakıllı şaşırma sırası Ruslan'daydı. Aydın Hoca Ruslan'ın olduğunun farkındaydı. Ruslan'ın gözlerinin içine değil, taa kalbinin derinliklerine bakarak söylediği cümleyi ikisinden başkası hiç anlayamayacaktı.<br />" Dosdoğru olduğun için."<br />O günden sonra Ruslan, Aydın Hocayı yine hiç tepki vermeden, ama pür dikkat dinledi. Aradan altı ay geçtikten sonra bir dersin bitimine doğru Ruslan parmağını kaldırdı ve ilk defa bir soru sordu.<br />Hocam insan nedir? Ruslan'ın bir soru olarak boşluğa bıraktığı bu nefes bir grizu patlamasıydı sanki.<br />Dolunay gibi parladı Aydın Hoca'nın yüzü.<br />Ruslan, sonu aydınlık bir yolculuğa çıkıyordu.<br /><br /><strong>arka kapaktan yansıyanlar</strong><br /><strong></strong><br />"Gidin, koşun ata topraklarına" demişti Türkolojideki hocalarından birisi. İmkanım olsa, hepinizin ellerine birer kazma ve fırça verir, İpek Yolu üzerini santim santim kazdırır, çıkacak buluntuların tarife gelmez heyecanıyla başınızda yanıp tutuşuyordum" diye de eklemişti.<br /><br />O günden beri, Asya'nın adeta mühürlenmiş topraklarının altından çıkacak objelerin ışıltısında geçmiş çağların esrarını çözeceği günlerin gelmesini bekliyordu sabırsızlıkla. Tarihin ayçiçeklerinin sürekli güneşe dönmesi gibi tıpkı, başını kendisine çevirdiğini ve adımlarını takip ettiğini görür gibi oluyordu. Tarih, adeta kefaretinin ödenmesini istiyor, işin garibi, bunu başkasından değil, dosdoğru kendisinden istiyordu.baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-16537378644695390332011-01-14T23:11:00.008+02:002011-01-15T00:30:09.192+02:00hazreti AİŞE<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhx_sjVMgnbfojbHjHczqg3KPwWnZ7G29ofpU-EXFpEPPqHzkbw3OQ00xTbrxz1Ttxzez8PEbzchUKqjolrpYCtCMkQmV9JJ6rDysaYygDWfqALebB-2EkrV6NeuRGWFFltCXgX2wyavpZT/s1600/hz_aise.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 221px; FLOAT: right; HEIGHT: 320px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5562152584533104322" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhx_sjVMgnbfojbHjHczqg3KPwWnZ7G29ofpU-EXFpEPPqHzkbw3OQ00xTbrxz1Ttxzez8PEbzchUKqjolrpYCtCMkQmV9JJ6rDysaYygDWfqALebB-2EkrV6NeuRGWFFltCXgX2wyavpZT/s320/hz_aise.jpg" /></a><br />Günler akıp geçmişti! Saadet hanesine adım attığı gün, daha dün gibi hafızasında tazeydi; ancak aradan on yıl geçmişti! On yıldır bambaşka bir hayat yaşıyordu. Mü'minlerin annesi idi; özellikle acizlerin, kimsesiz ve yetimlerin, kadınların ve bir yitik gibi ilmin peşinde olanların ziyaretgahı haline gelmişti. Huzur dolu bir hayatı vardı. Nasıl olmasın kio (radıyallahu anha), Resulullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hayat arkadaşıydı.<br />Ancak zaman, bu birlikteliğin sona geldiğinin simyallerini veriyordu. Özellikle son bir yıldır gözle görülür bir vedalaşma söz konusuydu. (s:255)<br /><br /><br />Hiç şüphe yok ki Ashab-ı Kiram hazretleri arasında Aişe Validemiz, ilmi derinliği itibarıyla en ön sırada yer alıyordu. Özellikle nübüvvet kürsüsünün dibine oturup kendini ilmin eşiğinden içeri attığı andan itibaren o, etrafında olup biten her şeyi analiz edip özümseyen, kapalı duran hususları soru haline getirip onlara açıklık kazandıran ve başkalarının muttali olamayacağı birçok konuyu bizzat Allah Resulü'ne (s.a.v) arz edip tıkanıklıkların açılmasına vesile olan en önemli isimdi. Resulullah (s.a.v) merkezli bir hayatı vardı ve zamanının sadece belli başlı bir dilimini değil, bütününü bu işe vakfetmişti. (s: 344)<br /><br /><strong>arka kapaktan yansıyanlar</strong><br /><strong></strong><br /><strong></strong>Aişe Validemiz'in annelerimiz arasındaki konnumu çok farklıdır; zira o, din adına hizmet etmeye ihtiyaç duyulan Medine yıllarında, Resulullah'ın yanında yer alan hususi bir vezirdir ve bu yönüyle o, Medine döneminde akla gelen ilk isimdir. Hususi bir donanıma sahiptir ve Allah ona, misyonunu eda adına müthiş bir zeka lütfetmiştir. Duyduğunu olduğu gibi kabullenmeyen, onu Kur'an ve Sünnet'in kıstaslarına göre sorgulayan bir fıtratı vardır. Kulağı vahiyde, gözü ise istikbaldedir. Ayaklarını sapasağlam bastığı yerde o, Saadet Asrı ile istikbali birbirine bağlayan muhteşem bir köprü gibi durmaktadır.<br />Onun bulunduğu yerde ayrı bir canlılık vardır; atmosferine girenler, vahyin insibağıyla boyandıklarını hisseder, Resulullah'ı (s.a.v) ziyaret etmişçesine bir heyecan ve canlılıkla geri dönerlerdi.<br />Dün olduğu gibi bugün de yerini belirleyemeyenlerin Annemiz üzerinden dine dil uzatmaya çalıştığı bir dönemi, maalesef yine yaşıyoruz. Zihinlerin kirli, bakışların bulanık ve kitlelerin de muhakemesizliğin kurbanı olduğu böyle bir dönemde " Aişe Validemiz", ehl-i insaf ve vicdanı yeniden sırat-ı müstakime davet ediyor. Elinizdeki bu kitabın, sözü edilen davette hayır adına güzel bir vesile olması ümidiyle...<br /><br />Dr. REŞİT HAYLAMAZbaharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-1966106764820203822010-12-31T00:40:00.003+02:002010-12-31T00:46:28.386+02:00YILBAŞI NEYİMİZ OLUR ?<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYvCVywJWOrd2I-n_GThH4z9rCivZBR8ky1X6HV6B-mcIVUuTYG16sDuMrnnKvnxiXLGTUS50CHhZMbeXkl8_OcDtak2H-CxgI1FdtpWmuPLVDkgjGj1xRx_3XfKEWFMEHTtMvMIf-QKAn/s1600/17147_103370226351503_100000355772666_85218_2808984_a.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 180px; DISPLAY: block; HEIGHT: 181px; CURSOR: pointer" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiYvCVywJWOrd2I-n_GThH4z9rCivZBR8ky1X6HV6B-mcIVUuTYG16sDuMrnnKvnxiXLGTUS50CHhZMbeXkl8_OcDtak2H-CxgI1FdtpWmuPLVDkgjGj1xRx_3XfKEWFMEHTtMvMIf-QKAn/s1600/17147_103370226351503_100000355772666_85218_2808984_a.jpg" /></a><br /><br /><br /><strong>Noel Baba</strong><br /><br /><br />-Yılbaşı neyimiz olur? diye soruyorum.<br /><br />-29 Ekim'imiz midir 30 Ağustos'umuz mudur Ramazan Bayramı'mız mı Kandilimiz mi Kurban Bayramı'mız mı? diye sual açmak da yersiz olmazdı.<br /><br />Biz muharremlerle martlarla başlayan yıllar da biliriz. Ki hiç biri böyle şımarıklıkla böyle ayyaşlıkla böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı.<br /><br />Memleketimize herhalde Beyoğlu'ndan giren Haliç'i atlayarak Fatih'lere Aksaray'lara sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce Kadıköy'lere Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur: Babamız mı dedemiz mi amcamız mı yoksa Avrupalılıktan pirimiz mi?<br /><br />İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen her yere uğrayan bu moruk kimdir necidir?<br /><br />Bir resmine bakarsanız Havarilere öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı aramızda nenin nesidir bunu hiç merak ettiniz mi?<br /><br />Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu: O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor.<br /><br />O evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir. Kardeşlerini Mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor.<br /><br />O adıyla sanıyla bir misyonerdir ki şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra kılığını değiştirmiş. Ve bizi avlamaya kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan; çocuklarımızdan başlamıştır.<br /><br />Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz fedakârlığının sebebini düşünmediniz mi?<br /><br />Bırakın onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz. Sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı.<br /><br />Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlerini ekseriya böyle değiştirirler.<br /><br />Bu mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin yahut bırakın: Haç'ında çarmıha gereyim onu.<br /><br />Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir şeyimizi çalmıştır..<br /><br />ARİF NİHAT ASYAbaharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-44224386039663052822010-12-28T02:03:00.001+02:002010-12-28T02:04:45.003+02:00EŞ OLABİLMEK<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOrE0w6g5CQRcUBhJ099XX20J6rEMNkNH2c7MDnx0QHjHClQhZXAMR3fMBpDqm7xLu0IlNoT_0aBXYvr922iQEBCVRIWBq6ZW1grj8yfmwpwrtwWJ9ZtbQraIoC2K4kg-vJF8t4rIe74YT/s1600/kadinerkekcw6tg7.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; DISPLAY: block; HEIGHT: 263px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5555517136491673218" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOrE0w6g5CQRcUBhJ099XX20J6rEMNkNH2c7MDnx0QHjHClQhZXAMR3fMBpDqm7xLu0IlNoT_0aBXYvr922iQEBCVRIWBq6ZW1grj8yfmwpwrtwWJ9ZtbQraIoC2K4kg-vJF8t4rIe74YT/s400/kadinerkekcw6tg7.jpg" /></a><br /><br /><br /><div></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-28170045772581924392009-12-09T23:36:00.001+02:002009-12-09T23:38:02.336+02:00<p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;"><span style="font-size:85%;"><b>ADAM GİBİ</b></span></p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;"> </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben seni hiç sevmedim ki </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Durgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Birde yıldızları sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Eylül akşamlarında gelip, </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Gözlerinde tutulan. </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben seni hiç sevmedim ki </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Beni yola koyduğunda ayrılmayı sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Kurşunları sevdim beni vurduğunda </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ağlamayı sevdim unuttuğunda </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Yalnız olduğumu anladığımda </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ayakta kalmamı sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Yıkılmamı sevdim seni hatırladığımda </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ekmeği sever gibi sevdim sensizliği </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Su gibi özledim Temmuz güneşinde sesini </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">İkindide yağmur gibi </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Geceleyin yağan yağmur gibi sevdim seni sevdiğimi </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben seni hiç sevmedim ki </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Kuşlara şarkılar öğretmeni sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Menekşeyle konuşmanı </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Nisan'a hatırlatmanı </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Baharın bir adının da yalnızlık olmadığını </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Düştüğün zaman kanayan yaralarını </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Sakız satan çocukları </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Yeni çıkan şarkıları </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben seni hiç sevmedim ki </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Bir gece bir ceylan indi dağdan kalbine </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Bir gece bir şiir gibi kibrit alevinde </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Alemin ortasında, kimsesizliğin sesinde </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Buğusunda sabahın, acımasızlığında ahın </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ağlayan yüzünde İsa'nın </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ferahlatan gücüyle duanın </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Korkutan yanıyla nar'ın </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">İncenin, zeytinin ve kalbin üstüne </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Gülün üstüne </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Tutunduğum umudun üstüne </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Korkunun üstüne </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Hep senin üstüne, hep senin üstüne </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben seni hiç sevmedim ki </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Gittiğin zaman gitmeni sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Evreni sevdim geldiğin zaman </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Kalmanı sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Korkuyordum sana alışmaktan </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Yine de sevdim gülümsemeyi </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Mendilimi sallarken, seni götüren trenin arkasından </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Kırlara ilk kar düştüğü zaman </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ölümünün ne güzel olduğunu sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Seni içimde öldürdüğüm zaman </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben seni hiç sevmedim ki </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Durgun akşamlarda söylenen şarkı neyse </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Bir çiçeğe gülmeni, bir güle benzemeni sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Birde yıldızları sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Eylül akşamlarında gelip, </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Gözlerinde tutulan. </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Düştüğün zaman kanayan yaralarını </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ve tuhaflığını üşüdüğün zaman </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Sakız satan çocukları </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Yeni çıkan şarkıları </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Her kaybettiğinde kazanan yanlarını sevdim </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Denize düşmüş gül gibi düştüm ateşe </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben yangını sevdim yandığım zaman böyle işte </p> <p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">Ben sevdim mi adam gibi severim</p><p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;"><br /></p><p style="margin-top: 5px; margin-bottom: 5px; margin-left: 25px;">İBRAHİM SADRİ<br /></p>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-84925116177587756452009-10-17T19:06:00.005+03:002009-10-17T20:16:24.613+03:00ALLAH İÇİN VERMEK<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzigy6AM02zEEzCYlijd3dFdnC6hf6Ceo-tZ6Z85cMZKer7R69YN4tt6ZTTGYzfGAPL6SnIrOOdTpocx1bZT5LYLJEbOw1NyjF7eDTfxCrwLW0oVym-D_tcI5m1vSYEgQhdTuFSKTXfXuB/s1600-h/2984_b.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 160px; FLOAT: right; HEIGHT: 255px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5393616864665027058" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhzigy6AM02zEEzCYlijd3dFdnC6hf6Ceo-tZ6Z85cMZKer7R69YN4tt6ZTTGYzfGAPL6SnIrOOdTpocx1bZT5LYLJEbOw1NyjF7eDTfxCrwLW0oVym-D_tcI5m1vSYEgQhdTuFSKTXfXuB/s320/2984_b.jpg" /></a><br /><div>Peygamberimizin amcası Hz. Abbas (ra) cömartliği ile meşurdu. Bir gün kendisine sordular: Cömertlikte seni geçen kimse oldu mu ? Hz. Abbas (ra) " Evet, dedi. Bir köle beni geçti."</div><br /><div>Orada bulunanlar hep bir ağızdan hayretle sordular: " Bir köle nasıl senden daha cömert olabilir ki?" O da tebessüm ederek anlatmaya başladı: "Bir gün Medine'de hurma bahçeleri içinde dolaşıyordum. Yol kenarındaki bir hurma bahçesinde bir köle çalışıyordu. Bir süre onu izledim. Öğle vakti gelince çalışmasını bırakıp bir şeyler yemek için bohçasını açtı. Azığı da sadece bir ekmekten ibaretti. Tam ekmeği ağzına götürmüşken açlıktan perişan hale gelmiş bir köpek belirdi. Çaresiz bir şekilde kölenin elinedeki ekmeğe bakıp kuyruk sallıyor ve inliyordu. Belli ki çok açtı. Köle bir ekmeğe baktı, bir köpeğe ve tuttu ekmeğin yarısını köpeğe attı. Köpek havada kaptığı ekmeği adeta çiğnemeden yuttu ve dikildi kölenin karşısına. Köle bu sefer hiç tereddüt etmeden kalan ekmeği de köpeğe verdi. yaptığı iyiliğin verdiği haz yüzüne tebessüm şeklinde yansımış ve mutluluğu simasına aksetmişti. </div><br /><div>Kölenin bu davranışı bana çok tesir etti. Kölenin yanına gittim ve selam verdim. Selamımı aldı mütebessim şekilde oturmam için bana yer gösterdi. Sonrada kendisinden bir şey isteyip istemediğimi sordu. Biraz evvel gördüklerimi aktardım kendisine. Biraz mahçup biraz mağrur bir şekilde, acıkmış bir hayvan karşısında afiyetle azığını yiyemeyeceğini söyledi. </div><br /><div>Ona "Senin yiyecek başka bir şeyin var mı?" diye sordum.</div><br /><div>Hayır, dedi.</div><br /><div>Bunun üzerine çalışmış olduğu bu hurma bahçesinin sahibinin kim olduğunu sordum kendisine. Bahçe sahibinin ismini söyleyince tanıdık bir kimse çıktı. Gittim o zatı buldum. Selam verip yanına oturdum. Hoşbeşten sonra konuyu sadede getirdim ve "Bahçeyi bana satar mısın?" dedim. O da "Satarım" dedi.</div><br /><div>Ben, köleyi de isterim dedim; ona da peki dedi. </div><br /><div>Neticede anlaştık. Ben hemen bahçenin yolunu tuttum. Kölenin yanına gittim. Durumu kendisine aktardım ve seni azad ediyorum ve bu bahçeyide sana hediye ediyorum dedim. Köle öylesine sevindi ve bana hayır dualar etti ki çok hoşuma gitti. Benim çok cömert bir kimse olduğumu söyleyince ona hayır dedim, sendaha cömertsin çünkü ben sana malımın cüzi bir kısmını verdim ama sen sana ait olan malın hepsini yani azığını o köpeğe verdin. Bundan dolayı sen benden daha cömertsin ve Allah sana bu cömertliğine mükafat olarak hem hürriyetini hem bu bahçeyi verdi beni de vesile olarak gönderdi, dedim.</div><div> </div><div></div><div></div><div><strong><br />Arka kapaktan yansıyanlar</strong></div><div> </div><div></div><div></div><div><br />Dinimiz, her çeşidiyle infak ve tasadduka vurgu yaparak müminleri ona teşvik etmiştir. Yarım hurma olsa dahi sadaka vermek gerektiğini, sadakanın rızkı çoğaltıp ömrü ve malı artıracağını Rabbin gazabını dindireceğini, zafer ve bereket getireceğini bildirmiş, sadakanın (bir paratoner gibi) bela ve musubetleri önlediğini haber vermiştir.</div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-19446428762776671972009-09-14T01:33:00.006+03:002009-10-13T23:09:57.805+03:00EY ACI !<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhN-eCHOAbCSIAgvK1vOQASUDal_jV6lOUYbRdqyaBNreiHyhNud0NWgtxMheO9-ymlBFnku_fE-J13IIOQDshkZZAdJg1sJCold_n1nskWW2lhGUs-WdE6CNvLsHDL_4nvALPbj2lYzVNo/s1600-h/CAO5N3A5CAQN1DB7CABYPAQ2CAU9YF9TCAE9VOXMCA7KU1UVCAPVTCO5CABY5Z4GCA6PZFFDCA9IMVIUCAEF5Y5YCANXHAIZCAL7GEZNCAKO1YXQCAMMGEHUCA8UEEDGCAWCQQIICAJ5W8DSCA6AF8X8.jpg"></a>Bir sonbahar akşamında yere düşen güz yaprakları kadar hüzünlü ve bir okadar yalnızım. Açsam yüreğimi anlatabilir miyim? Yoksa konuşur gibi yapıp susarmıyım. Yüreğim yangın yeri söndürebilmek ne mümkün! Ateşe su mu atmak gerek yoksa bir parça kor mu basmak? Hangisi söndürür bu yangını?<br />Açsam kalbimi koysam ortaya görebilir misiniz acısını, duyabilir misinsiniz feryadını. Yoksa bağırsam mı ey insanlar neredesiniz yardım edin diye. Duyar mısınız sesimi cevap verir misiniz burdayız diye. Elimden tutar mısınız haydi desem, zamanıdır yürümenin. Koşalım mı artık yorulana kadar?<br /><div><div><div></div><div> </div><div>Haydi! Haydi! Haydi!</div><br /><strong>DOLUNAY YILMAZ<br /></strong><br /><br /><br /><div></div></div></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-85863931486351056342009-06-13T23:42:00.005+03:002009-06-13T23:47:19.109+03:00SEBEB-İ VARLIĞIM EFENDİME 2geceden sağdığım hüznü karsaydım yoğurduğum aşkın hamuruna her tadan teneşir hazırlardı kendine. işte aşk öyle ağırdı zihinden bedene!..<br /><br />sezam, canım efendim;<br /><br />payesiz gece bekçiliğine soyunan şu bohem gönlüm siz âşinasını, yıldızlara adres gösterip nur saçmayı zatınızdan öğrenmelerini salık verirdi de parıltınızdan cezbeye tutulup boşluğa kayıverirlerdi efendim. ay şaşkınlıktan tutulup ışığını sizden mi yoksa şems'den mi alacağını bilemeden kararıp kalırdı şavkırken ziyanızın haşmetinden. bendeniz hâlenizin simden mürekkebinde aşk rahlemin müdavimi divitimle rindane, yekavaz gazeller yazardım şanınıza yakışır denli lirik, eğer izniniz olup aşka kapı aralasaydınız efendim.<br /><br />sertacım efendim;<br /><br />ağaran şafakların geçici güneşi ışığından utanıp karanlıklarda boğardı kendisini. şimdi rengini gökkubbeye asmış her alâim-i sema prizmanızdan sağılıp kuşattı evreni. aşka boyadı âdemi, çiçeği, böceği. varlığınızın sebebi üzre hazırladı aşk kendisini ve niceleri ismâilî kurbanlar verdi yek nefeste. eprimiş ruhların lâhutî terennümleri eşliğinde muhayyel ülkemde seraser şehrâyinler fâş etti sancıyı. revnaklı piyalelerden hayal âlemimize subesu şarabî gül şerbetleri aktı. gülle buluşmasında gönüllerin mest-ü hayran bir seyeran görülmeye değer mükellef bir ziyafetti gözlerimize ve esrik zihnimize.<br /><br />rûnümam efendim;<br />gidişiniz karanlıklara sunmaktır kendimizi ve yine bilirim ki ziyaret ettiğiniz gönül kâşanemizde gereği gibi mihmandarlık yapamadık zat-ı âlînize. her zulmü boğan nur olduğu gibi her nuru içinde ilelebet barındırmayı beceremeyen binasip, acziyeti kendinden menkul derbeder ruhlar vardır. imdi elbet yaşanmış bu serencamda serkeş ve sermest ruhun serriştesi elinizde, bedeniyle mübtelâsı olduğu aşka külliyen bende.<br /><br />dilküşam efendim;<br /><br />musaleyin kaç deniz yarardım menzilinizde, mecranıza akıp gelebilmek için. isaleyin nefesime nefes eklerdim sevdanıza ulaşmak için. kâh süleyman gibi yüzüğümün kaşındaki tılsımla kavuşmak emeliyle hükmedebilseydim kuşların kanatlarına, kâh belkıs olup billur saraylarınızda melikeniz diye dolaşabilseydim yalınayak. hadi lütfedip siz seçin, ya yusuf'a yar olamamış züleyha'nın sadaka olan tebessümünde giz olayım ya da meryem'in aklığında bir buhurumeryem kokusuyla dolayım ellerinize.<br /><br />ey gönlümün biriciği, efendim;<br /><br />sevdanızdan medet uman, fâş edilmiş sırrın alevinde yanan yüreği sözünüzle dilşad ediniz artık. ya 'yeri yok bu aşkın' deyip tek celsede kırınız kalemimi ya da sunun alevleri içmiş bileklerime, her zerreme inşirah verecek yücelten sevginizi; yoksa isyan edeceğim!..<br /><br />Neşe Yeşilovabaharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-819990879426441702009-05-31T23:25:00.000+03:002009-05-31T23:27:31.520+03:00SEBEB-İ VARLIĞIM EFENDİME 1sevdası herşeyden azîz olan efendim; gönül bahçemde açan, ıtırları esrikleştiren çiçekler sereyim selâmımdan evvel ayak bastığınız ve basmanızla şâd olup yeşeren, renklenen çöllerimin kumul kıvrımlarına. zarf albenili olsa da bahane, aslolan mazruftur bilirsiniz. çünkü yangınımın ateşinden yanık ucu, ıtriyatın tüm çekiciliğinde kaynayan ve yanan yüreğin kıvılcımlarını ve güllerin rayihasına sinmiş kül kokusunu sanırım duyuyorsunuzdur. neler söylemez ki o titreşimler çırpındıkça göğüs kafesimizin içinde mahpus, küskün serçemiz. ipek ellerinizin zarif tutuşlarında sızlanması diner belki ümidi rafa kaldırmış yüreğin. bilesiniz bu kâğıt parçasına gizlenmiştir söyleyemediklerim. sebeb-i varlığım efendim; edebinden lâl kesilmiş dilin anlatmayı beceremediği özlemleri çok görmeyiniz. acaba diyorum gözlerinize -her ne kadar bakmayı ar etmiş olsam da orda ki ışıltıyı fark etmediğimi düşünmeyesiniz ve merakım şudur - bir kez daha tüm cesaretimi toplayıp da bakarsam yine o ışıltıyı hükmünü sürüyor görebilir miyim bilemiyorum. o bakışta hayat ve aşk vardı ve o bana yön vermiş aşkta yön bulmuş akışta düğümledim ömrümü. sonra çözülmeyi unuttum efendim. elleriniz alışkındı gemici düğümlerine ya aşkın düğümlerini nereden öğrendi de bende misali bağladım bahtımı rüzigârınıza. nereye estirirseniz oraya yön bulurum; kızgın sahranızda yanar, kutuplarınızın buzulunda donar, ilk baharınızda açar, sonbaharınızda solar oldum. kastınız ömrüme bilir ve sererim önünüze!.. külliyen adandığım efendim; hasretin kıskacında eğer ki bu akıllara ziyan zihni kurtarabilirsem yanmaktan, çiğ kalmaktan korkarım. ama yanmasına yön verip körüklersem közlerimi divane bir meczuptan öte gitmez hâllerim. o zaman sevgili sadece âşıklık derecem yükselecek ama şuursuz hallerin araftaki tek temsilcisi olacağım. daha kalbin arka bahçelerinin ahvalini soracak olursanız bendenizden rüzgârlardan, yağmurlardan beslenip fırtınanın gözünden uzak kalmaya çalışıyor ki yeşerme ümidi olan dalları kırılmasın. kimbilir gün gelir vuslat hükmünü sürer de abad olur gülistan. tahtıma sultan efendim; bilirsiniz ki her başlangıcın sonu, her hayatın ölümü vardır. benim de mevsimimden göç yolunu tuttu kırlangıçlarım, ağaçlarımdan yemişlerim, dallarımdan çiçeklerim. artık hazan demindeyiz ve kelimelere isyan kisvesi giydirmeden mazrufumuzu büyük bir zarafetle zarflayıp ardından allayıp pullayıp uçuralım güvercin sessizliğinde. içine tekrar selâm ve muhabbetlerimizi yükleyerek emin, sadık ve eşsiz yüreğin sahibi efendimize!..<br /><br />NEŞE YEŞİLOVAbaharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-67256556491898723202009-05-24T00:03:00.001+03:002009-05-26T23:36:24.005+03:00MONA ROZA<div><div><div><div><div>MONA ROZA<br /><br />Mona Roza, siyah güller, ak güller<br />Geyvenin gülleri ve beyaz yatak<br />Kanadı kırık kuş merhamet ister<br />Ah, senin yüzünden kana batacak<br />Mona Roza siyah güller, ak güller<br /><br />Ulur aya karşı kirli çakallar<br />Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa<br />Mona Roza, bugün bende bir hal var<br />Yağmur iğri iğri düşer toprağa<br />Ulur aya karşı kirli çakallar<br /><br />Açma pencereni perdeleri çek<br />Mona Roza seni görmemeliyim<br />Bir bakışın ölmem için yetecek<br />Anla Mona Roza, ben bir deliyim<br />Açma pencereni perdeleri çek...<br /><br />Zeytin ağaçları söğüt gölgesi<br />Bende çıkar güneş aydınlığa<br />Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi<br />Seni hatırlatıyor her zaman bana<br />Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi<br /><br />Zambaklar en ıssız yerlerde açar<br />Ve vardır her vahşi çiçekte gurur<br />Bir mumun ardında bekleyen rüzgar<br />Işıksız ruhumu sallar da durur<br />Zambaklar en ıssız yerlerde açar<br /><br />Ellerin ellerin ve parmakların<br />Bir nar çiçeğini eziyor gibi<br />Ellerinden belli oluyor bir kadın<br />Denizin dibinde geziyor gibi<br />Ellerin ellerin ve parmakların<br /><br />Zaman ne de çabuk geçiyor Mona<br />Saat onikidir söndü lambalar<br />Uyu da turnalar girsin rüyana<br />Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar<br />Zaman ne de çabuk geçiyor Mona<br /><br />Akşamları gelir incir kuşları<br />Konar bahçenin incirlerine<br />Kiminin rengi ak, kimisi sarı<br />Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine<br />Akşamları gelir incir kuşları<br /><br />Ki ben Mona Roza bulurum seni<br />İncir kuşlarının bakışlarında<br />Hayatla doldurur bu boş yelkeni<br />O masum bakışlar su kenarında<br />Ki ben Mona Roza bulurum seni<br /><br />Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza<br />Henüz dinlemedin benden türküler<br />Benim aşkım sığmaz öyle her saza<br />En güzel şarkıyı bir kurşun söyler<br />Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza<br /><br />Artık inan bana muhacir kızı<br />Dinle ve kabul et itirafımı<br />Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı<br />Alev alev sardı her tarafımı<br />Artık inan bana muhacir kızı<br /><br />Yağmurlardan sonra büyürmüş başak<br />Meyvalar sabırla olgunlaşırmış<br />Bir gün gözlerimin ta içine bak<br />Anlarsın ölüler niçin yaşarmış<br />Yağmurlardan sonra büyürmüş başak<br /><br />Altın bilezikler o kokulu ten<br />Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne<br />Bir tüy ki can verir bir gülümsesen<br />Bir tüy ki kapalı gece ve güne<br />Altın bilezikler o kokulu ten<br /><br />Mona Roza siyah güller, ak güller<br />Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak<br />Kanadı kırık kuş merhamet ister<br />Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!<br />Mona Roza siyah güller, ak güller<br /><br /><strong>SEZAİ KARAKOÇ...</strong></div></div></div></div></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-716021362955142732009-05-23T03:04:00.004+03:002009-05-23T03:19:33.184+03:00“Yusuf Kıssası”nın finalisti olamamak…<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjowtmu48Sfh9sqfwXNnJeskVZMDZJKliZIJDU54uQVaI5fxTy4zoyBoZAkFWfZGGt-pMkdM9z8Q6HYjI4uskX8tqOxDSf7ZaGDOxRIe2gO2EZG44dXYhhCYoJ_iDXp5yzTcIuaLUhGhgdE/s1600-h/A2FPXEFCA65QHJ6CA6CBM0CCAQOMGI2CADK26IWCA20F6BNCAY4Q9HKCA4T1WINCA7MQD92CAS3X21LCA05D28QCAF6R60XCA6VOZA6CAV2W3UHCAJXADHRCA1V3ZIMCA2S5SIHCA093YBRCAOLJVJG.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5338807151588390594" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 87px; CURSOR: hand; HEIGHT: 130px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjowtmu48Sfh9sqfwXNnJeskVZMDZJKliZIJDU54uQVaI5fxTy4zoyBoZAkFWfZGGt-pMkdM9z8Q6HYjI4uskX8tqOxDSf7ZaGDOxRIe2gO2EZG44dXYhhCYoJ_iDXp5yzTcIuaLUhGhgdE/s320/A2FPXEFCA65QHJ6CA6CBM0CCAQOMGI2CADK26IWCA20F6BNCAY4Q9HKCA4T1WINCA7MQD92CAS3X21LCA05D28QCAF6R60XCA6VOZA6CAV2W3UHCAJXADHRCA1V3ZIMCA2S5SIHCA093YBRCAOLJVJG.jpg" border="0" /></a> Güzeller güzeli Yusuf Kıssası’nın akışı içinde sessiz ve sözsüz dersler vardır. Kıssada sözle hiç vurgulanmaz ama Yusuf[as], onca kötülük gördüğü halde, kimsenin gıybetini yapmaz. Kimsenin gıyabında yapılmış bir konuşması aktarılmaz Yusuf’un[as]. Sözlerinin hepsi de kişilerin yüzüne karşı söylenmiştir. Kimseyi ardından yaptıkları nahoş işlerle anmaz. Ne kardeşlerini, ne kendini ucuza satan kervanı, ne saldırısına ve iftirasına maruz kaldığı “Zeliha”yı, ne de haklı olduğunu bildiği halde zindana atılmasına göz yuman “aziz”i… <div><br /><div>Yusuf[as], en başta, kardeşlerinin gıybetini yapmadı. Oysa haklıydı. Kime anlatsa başına gelenleri, ona hak verecekti. Üstelik söyleyecekleri doğru olacaktı. Kendisine haset etmişlerdi. Önce öldürmeye kalkmışlar, sonra da ıssız bir kuyuya atmışlardı. Üstelik gömleğini de üzerinden sıyırıp almışlar, çıplak bırakmışlardı.</div><br /><div>Eğer Yusuf[as] kardeşlerinin gıyabında, onları yaptıkları nahoş şeylerle ansaydı, sonunda, kendilerini Yusuf’un[as] karşısında bulup pişmanlıklarını ifade ettiklerinde sevinebilecek miydi? Kendisini bulan kervancılara anlatabilirdi doğruları… Kendisini satın alan “aziz”e gammazlayabilirdi kardeşlerini. </div><br /><div>Güzelliği karşısında ellerini kesen kadınlara geçebilirdi nasıl da kuyulara itildiğini… Çile çektiği zindanda uzun dedikodulara konu edebilirdi kardeşlerini... Peki ya o gün geldiğinde.. Kıssanın finali gelip çattığında, kötülük ettikleri Yusuf’u[as] kendilerine iyilik eder halde bulan kardeşleri mahcup olduğunda… “Sen gerçekten Yusuf’sun, öyle mi?” [Yusuf, 90] şaşkınlığının eşiğinde itirafa durduklarında, gıybet etmiş bir Yusuf’un[as] hali nasıl olacaktı? Yusuf[as] da gıybetlerini ederek kardeşlerine kötülük yapmış biri olacağı için, kardeşlerinin “Allah seni bize üstün kıldı ve biz de gerçekten hataya düşenlerden olduk” [Yusuf, 91] sözünü vicdan azabı olmaksızın dinleyebilecek miydi? “Ah, ah, kardeşlerim, ben sizi nicelerine kötüledim, bundan böyle size yeni bir sayfa açma hakkım kalmadı” demek zorunda kalmaz mıydı? O sahici mahcubiyetin önünde sahici bir haklılıkla durabilecek miydi? Bu sahici pişmanlığın oluşmasına katkıda bulunmuş sayabilecek miydi kendini? “Bundan böyle ben sizi bağışlamış olsam da, gıybetinizi dinlettiklerim sizi hep kötü bilecek, sizi hiç bağışlamayacak. İyiliğine şimdi inandığım kardeşlerimi bir ömür kötülükle etiketleyen ben özür dilenmeyi hak etmedim ki...” diye yanıp yakılmaz mıydı?</div><br /><div>Anlaşılan o ki, gıybet ettiğimizde, gıybeti ettiğimiz kişiyle yüzleşmeyi ömür boyu iptal ediyoruz. Gıybeti itiraf etsek bir dert, etmesek ayrı bir dert… İtirafta da itirafsızlıkta da çıkış yok. İtiraf etsek, kardeşimizi utandırmaktan korkarız, kendimiz zaten utanırız, üstelik onu, hakkındaki nahoş gerçekle utandırdığımıza da utanırız. Gıybette konuştuğumuz şey “gerçek-dışı” olsaydı, bari sadece biz utanmakla kalırdık, o da zaten kendisinde olmayan bir sıfatla anıldığı için her görüşmemizde utanmak zorunda kalmazdı. Gıybet değil de iftira etseydik ona, hakkındaki nahoşluk yalan olsaydı, onu utandırmaktan korkmazdık, onu utandırdığımız için de utanmak zorunda kalmazdık. Kendi utancımız tek taraflı bir perde olarak kalırdı arada. Ama o “nahoş gerçek” ortaya döküldüğünde, her iki tarafı birden utandırır. Utananlar çoğalır. Hakkında konuştuğumuz nahoş gerçeği açık ettiğimiz birinin yüzüne bakmaya utanırız. Onu da yüzümüze bakmaya utandırırız. İki taraflı bir perde örülür aramızda.</div><br /><div>Öyleyse itiraf etmeyelim mi gıybeti? Bu da çözüm değil.. İtiraf etmezsek, kendisinden sürekli sakladığımız bir sır olduğu için kardeşimizle ilişkimiz asla “açık” olamaz. Her iltifatımızda, utandığımız için ilişkimiz o farkında olmadığı halde bir türlü “içten”lik kazanamaz. Ondan sürekli saklanır gibi oluruz. Ona onun haberi olmaksızın, kendi suçumuz yüzünden kötülük yaparız. Kendi kötülüğümüz yüzünden onu mağdur ederiz. Ne yazık ki bunu ona haber veremeyiz. Aramızdaki o soğukluk hep kalır, giderek buzlanır.<br /></div><div>Gıybet ettiysek, Yusuf’un[as] pişman olan kardeşlerine söylediği şu final sözünü söyleme hakkını ebediyen kaybederiz: “Bugün size kınama yoktur. Sizi Allah bağışlasın. O, merhametlilerin merhametlisidir.” [Yusuf, 92] Gıyabında defalarca kınadığımız kardeşlerimize “Bugün size kınama yoktur” dersek, nasıl da bir anda ikiyüzlü oluveririz! Dün niye kınama vardı peki? Bugün kınamamaya karar verdiğimiz kardeşimiz, dünkü kınamalarımızı dinleyenlerin hatıralarında, bakışlarında bugün de, yarın da kınanmaya devam edecek… “Bugün size kınama yok!” deme ikiyüzlülüğünü göze alsak bile, fiziksel olarak bugün kınamaları durduramayız.. Kardeşimiz, hakkında bildiklerinden habersiz olduğu için kendisini asla savunamayacağı kişilerin gözünde sürekli kınanmaya devam edecek. “Bugün size kınama yok!” deme hakkını elde edebilmemiz için dünlerin hiçbirinde, kardeşlerimizi kınamış olmamız gerek. </div><br /><div>Bize kötülük yapmış da olsa kardeşlerimiz karşısında bir “Yusuf[as] sözlü” olma fırsatını dilimizle itiyoruz. Güzeller güzeli Yusuf Kıssası’nın güzel sözlü finalisti olamıyoruz…</div><br /><br /><div>SENAİ DEMİRCİ...</div></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-62281602712874824402009-05-10T00:30:00.007+03:002009-05-11T01:17:49.644+03:00SONSUZ NURİNSANLIĞIN İFTİHAR TABLOSU<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbCZuWdHF_7l8caDOOpDVDRzG51-olXR_OrIt4jzXCYrEqCHFhLnlOrLF72_S3VOzZtwRPovcPiyoZQTYAe6tZ53Qv6iURyCgsb60A-CWRVXu0PU7IB-tjL_1MqzQ-UZV_j3h1sIhwuenZ/s1600-h/2081_b.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5333941108325572946" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 160px; CURSOR: hand; HEIGHT: 255px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbCZuWdHF_7l8caDOOpDVDRzG51-olXR_OrIt4jzXCYrEqCHFhLnlOrLF72_S3VOzZtwRPovcPiyoZQTYAe6tZ53Qv6iURyCgsb60A-CWRVXu0PU7IB-tjL_1MqzQ-UZV_j3h1sIhwuenZ/s320/2081_b.jpg" border="0" /></a><br /><div>Işığa hamile kapkaranlık bir dünya.. ve Nebinin zuhuruna az bir zaman kala müjde ve muştu dolu akisler var ufukta.. vicdanlarda tesiri o kadar fazla ki birçok Mekkeli gelecek son Nebiyi anlatmakta.. Zuhur eder-etmez hemen koşun O'na! ve bütünleşin O'nun ruhuyla.!</div><div></div><div><br />O, yetim olarak büyüdü. İleride yükleneceği çok ağır bir yük bir vazife vardı. Ve ona şimdiden hazırlanması gerekiyordu. Tevekkülün zirvesinde, bütün güçlüklere göğüs gerebilecek bir yapıda yetişmeliydi. Zenginliğin şımarttığı veya sefaletin, yoksulluğun tamamen pısırıklaştırıldığı bir insan olmaktan Allah (cc) O'nu korudu. Ve hayatının her safhasında i'tidal ve istikameti muhafaza, ifrat ve tefritten uzak bir insan olarak yetişmesini temin etti. (s:33)</div><div></div><div><br />Ve, sonra ellerini açıp Rabb'ine niyazda bulundu:</div><div>" Allahım, güçsüzlüğümü, za'fımı ve insanlar nazarında hakir görülmemi Sana şikayet ediyorum. Ya Erhamerrahimin! Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin. Benimde Rabbimsin.. beni kime bırakıyorsun? Kötü sözlü, kötü yüzlü uzak kimselere mi, yoksa işime müdahil düşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah-feza, daha geniştir. İlahi, gazabına giriftar yahud hoşnutsuzluğuna düçar olmaktan, Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medar-ı salahı Nur-u Vechine sığınırım. İlahi, Sen razı olasıya kadar Senin affını muntazırım! İlahi, bütün havl ve kuvvet sadece Senin elindedir." ( s: 71)</div><div></div><div><br /><br /></div><div></div><div></div><div><strong>arka kapaktan yansıyanlar </strong></div><div><strong></strong></div><div><br />Yıllardan beri binlerce defa yer değiştirenler, yer değiştirip kendilerine tutunacak bir dal arayanlar, o sistemden bu sisteme, o ekolden öbür ekole koşuşupduranlar, bütün bu çırpınıp durmaların fiyasko ile neticelendiğini görüyor ve şimdiye kadar hiç fiyasko görmemiş Hz. Muhammed (s.a.s) mektebine koşuyorlar.</div><div>İnsanların gönüllerini coşturacak kadar o gönüllere fer veren Efendiler Efendisi'ni acaba kendi kıymeti ölçüsünde anlatabildik mi?..</div><div>Hayır! Eğer beşeriyet O'nu tanısaydı, O'nun için mecnun olur, yollara düşerdi; ruhları O'nun yad-ı cemili sarınca burnun direği sızlar ve gözleri yaşlarla dolardı, dolardı da, O'nun pak semtine, peygamberlik dünyasına, tertemiz iklimine girebilmek için ürperir, O'nun aşkının ateşiyle yanan kalbinin küllerine hayat gelsin diye rüzgarın önüne katılır hep oraya doğru sürüklenirdi...</div><div>Akıl ve havsalamız alsa da almasa da, sineler O Şem'aya, O Güneş'e pervanedir.. çok yakın bir gelecekte, şimdiye kadar bir türlü O'na koşamayıp da kış sinekleri gibi takılıp yolda kalan derbeder ve perişen akıllar, yolda kalışlarına pişman olacak ve ellerini dizlerine vurarak: " Biz niye pervane olup O'na koşmadık! diyeceklerdir. O zaman belki de birçoğu için herşey bitmiş olacak...</div><div></div><div><br /><br />(<strong> Nil yayınları: M. FETHULLAH GÜLEN)</strong></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-34277274620079329732009-05-08T23:41:00.012+03:002009-05-09T22:44:30.642+03:00EY SEVGİLİ<div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPz8MZI6yEGjoKTlV4hjE2yB6gYM1FF_cWZ4cpyfrfpQiHec-DY5vBRuBdOy56KcMpfEBqs0XPcrw-JSIHTOywYhve7mg0BScXZx9_TK5b3xbnrf-TVuFH6BOjdXsCXEf9XGdNL1Sfcy9s/s1600-h/gul81.jpg"><span></span><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5333557890631084418" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 234px; CURSOR: hand; HEIGHT: 320px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPz8MZI6yEGjoKTlV4hjE2yB6gYM1FF_cWZ4cpyfrfpQiHec-DY5vBRuBdOy56KcMpfEBqs0XPcrw-JSIHTOywYhve7mg0BScXZx9_TK5b3xbnrf-TVuFH6BOjdXsCXEf9XGdNL1Sfcy9s/s320/gul81.jpg" border="0" /></a>Senin kalbinde sürgün oldum ilkin </div>Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği<br />Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında<br />Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim<br />Af dilemeye geldim affa layık olmasam da<br />Uzatma dünya sürgünümü benim<br /><br />Aşkın bu en onulmazından koparıp<br />Bir tuz bulutu gibi<br />Savuran yüreğime<br />Ah uzatma dünya sürgünümü benim<br />Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil<br />Ayaklarımdan belli<br /><br /><br />Lambalar eğri<br />Aynalar akrep meleği<br />Zaman çarpılmış atın son hayali<br />Ev miras değil mirasın hayaleti<br />Ey gönlümün doğurduğu<br />Büyüttüğü emzirdiği<br />Kuş tüyünden<br />Ve kuş sütünden<br />Geceler ve gündüzlerde<br />İnsanlığa anıt gibi yükselttiği<br />Sevgili<br />En sevgili<br />Ey sevgili<br />Uzatma dünya sürgünümü<br /><br /><br />Bütün şiirlerde söylediğim sensin<br />Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin<br />Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın<br />Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin<br />Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için<br />Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini<br />Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini<br />Ey gönüllerin en yumuşağı en derini<br />Sevgili<br />En sevgili<br />Ey sevgili<br />Uzatma dünya sürgünümü<br /><br />Yıllar geçti sapan ölümsüz iz bıraktı toprakta<br />Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında<br />Çatı katlarında bodrum katlarında<br />Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba<br />Hep Kanlıca'da Emirgan'da<br />Kandilli'nin kurşuni şafaklarında<br />Seninle söyleyip durdum bir ömrün baharında yazında<br />Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında<br />Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim<br />Af dilemeye geldim affa layık olmasam da<br />Ey çağdaş Kudüs (Meryem)<br />Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)<br />Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi<br />Sevgili<br />En sevgili<br />Ey sevgili<br />Uzatma dünya sürgünümü benim<br /><br />Dalgaların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında<br />Köle gibi satıldım pazarlar pazarında<br />Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında<br />Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında<br />Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında<br />Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda<br />Verilmemiş hesapların korkusuyla<br />Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim<br />Af dilemeye geldim affa layık olmasam da<br />Sevgili<br />En sevgili<br />Ey sevgili<br />Uzatma dünya sürgünümü benim<br /><br />Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır<br />Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır<br />Aşk celladından ne çıkar mademki yar vardır<br />Yoktanda vardan da ötede bir Var vardır<br />Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır<br />O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır<br />Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır<br />Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır<br />Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır<br />Yanmışsam külümden bir hisar vardır<br />Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır<br />Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır<br />Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır<br />Senden umut kesmem merhamet adlı bir çınar vardır<br />Sevgili<br />En sevgili<br />Ey sevgili<br /><br /><br /><strong>SEZAİ KARAKOÇ</strong>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-52131893315584252062009-04-25T23:57:00.005+03:002009-05-09T01:02:08.682+03:00DOĞRU YOLA DOĞRU YOLCULUK<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVY3GNQrlpDqyI681v9ro0z7B2Tn3_LB_aNgMRP0X4MgkWBsuDyFg-s3J5sOlMSXRKh3lJ7GOCXPsTThks3HdvFnCOQQd73RRG7guK0Mmab1vOq9nS3l80yKze-aQDlq4OOYo1_v-LUFCA/s1600-h/Turuncu_cicek.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5330984498976683202" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 255px; CURSOR: hand; HEIGHT: 320px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVY3GNQrlpDqyI681v9ro0z7B2Tn3_LB_aNgMRP0X4MgkWBsuDyFg-s3J5sOlMSXRKh3lJ7GOCXPsTThks3HdvFnCOQQd73RRG7guK0Mmab1vOq9nS3l80yKze-aQDlq4OOYo1_v-LUFCA/s320/Turuncu_cicek.jpg" border="0" /></a><br /><div>Dünyaya geldik ve gidiyoruz. Bu öyle bir gidişki süratine yetişemiyoruz. Daha dün annemizin kucağında iken şimdi bizim kucağımızda çocuklar. Dün annemiz bize ne verdi ne öğretti ise bugün biz çocuklarımıza öğretiyoruz. Bu öğreti ne kadar hak ne kadar doğru. Biraz dikkat etmek gerekmez mi artık? Geldik yolcuyuz, yolculuk doğru rotasında giderken biz ne kadar rotamızı doğru götürebiliyoruz. İnsanlığın özünü anlayabildik mi? Mutluluğun gerçek manasını bulabildik mi? Bu kadar soruyu sorabiliyorsak kendimize, ilk adımı atmışız demektir.Evet ilk adım, küçük küçük büyüyecek büyütecek adım... Ömrün hayrını açacak adım. Sonra bir bebek edası ile atılan her adımda mutluluk. Adımlar büyüdükçe mutlulukda da büyüklük. Öyle değil mi? Bir çocuk koşarken artık ne kadar özgür ne kadar mutlu. İşte o özgürlüğü yakalayabilmek ve mutlu olmak bu yoldan geçiyor. Okumak, dinlemek, anlamak, istemek, sevmek ve aşık olmak. Okuduklarınızı anlamanız, dinlediklerinize uymanız, anladıklarınızla yaşamanız, yaşamınızı sevmeniz ve asıl Aşıka aşık olmanız duası ile.....</div><div> </div><div><strong>DOLUNAY YILMAZ</strong></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-15648269290794762572009-04-22T22:49:00.005+03:002009-04-22T23:21:31.145+03:00GÖZLERİN İSTANBUL OLUYOR BİRDEN<div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhUaXQ-PDp99cj-KxMMmJJad64Pcx-1oe7G19FPCcQ8mCHBJy85IReZWG3jfx9cPsD8cp_dmwv6SALetf03dpmj-y9V7rRCc94RNGjlWuySieGWyjUgSt_2dWHtDP3bG7mbeDoWOh9OyAG/s1600-h/istanbul_kizkulesi.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5327612348025894178" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 203px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjhUaXQ-PDp99cj-KxMMmJJad64Pcx-1oe7G19FPCcQ8mCHBJy85IReZWG3jfx9cPsD8cp_dmwv6SALetf03dpmj-y9V7rRCc94RNGjlWuySieGWyjUgSt_2dWHtDP3bG7mbeDoWOh9OyAG/s320/istanbul_kizkulesi.jpg" border="0" /></a><br /><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfYdTN7Vk3Utn_eGxsiLQTS5EIWjrlM6_97iogWjl39KNZACBflsIEYDhI9fpITt15I_oaxaO1k4graVVhoKAG76GkhHnbkbD4dK7khQHVDObW7eyL5-_nsTsXhtk5ri7hc0cQj4agW738/s1600-h/istanbul_kizkulesi.jpg"></a>Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,<br />Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.<br />Martılar konuyor omuzlarıma,<br />Gözlerin İstanbul oluyor birden.<br />Akşamlardan, gecelerden senden uzağım<br />Şiirlerim rüzgardır uzak dağlardan esen<br />Durgun sular gibi azalacağım<br />Bir gün, Birdenbire çıkıp gelmesen.<br />Şarkılarla geleceksin, duygulu, ince<br />Yalnız gözlerime bak diyeceksin.<br />Ellerim usulca ellerine değince<br />Kaybolup gideceksin<br />Bir elim seni çizecek bütün pencerelere<br />Bir elim seni silecek.<br />Kalbim: Ebemkuşağı; günde bin kere<br />Senin için yeni baştan can kesilecek.<br />Ne güzel seni bulmak bütün yüzlerde<br />Sonra seni kaybetmek hemen her yerde<br />Ne güzel bineceğim vapurları kaçırmak<br />Yapayalnız kalmak iskelelerde.<br />Seninle bir yağmur başlıyor iplik iplik,<br />Bir güzellik doğuyor yüreğime şiirden.<br />Martılar konuyor omuzlarıma,<br />Gözlerin İstanbul oluyor birden..<br /><br /><strong>YAVUZ BÜLENT BAKİLER</strong></div></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-50793030009076228362009-04-11T00:20:00.006+03:002009-05-09T01:06:10.575+03:00HZ. FATIMA CAN PARÇASI<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW5VsGKqrR_z3jW9Bz4pGhnYjRz3o8RRoyBNOKwKcMFG7fVZoSs9ltnvTCBiFEydj2bhAbRairq0Hsvoo8KkZv8Fu58KGg09myVsApi6dT9P4UQwqN9kUKlnelDhqUZTJ2zUU4fmz6GTIO/s1600-h/9756307161.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5323177592285526418" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 314px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhW5VsGKqrR_z3jW9Bz4pGhnYjRz3o8RRoyBNOKwKcMFG7fVZoSs9ltnvTCBiFEydj2bhAbRairq0Hsvoo8KkZv8Fu58KGg09myVsApi6dT9P4UQwqN9kUKlnelDhqUZTJ2zUU4fmz6GTIO/s320/9756307161.jpg" border="0" /></a><br /><div></div><br /><p>Efendimiz (s.a.v) hayattayken ''benden bir parçadır'' buyurduğu kızı Fatıma, can parçası... Bu veda anında, hüzünlerle paramparça oluyor. Can parçası, cam parçasıdır artık... Kırılıp yerlere saçılırken her bir kenarından akan ıstırabla okuyordu bu beyitleri:</p><p>'' Ey Rabbinin davetine icebet eden babam!</p><p>Ey, makamı Firdevs cennet'lerinde olan babam!</p><p>Ey Cebrail'e ölüm haberini verdiğimiz babam!''</p><p>Ey, benim aziz babam! Sana Rabbinin daveti!</p><p>Ey, benim aziz babam! Yerin Firdevs Cenneti!</p><p>Ey, benim aziz babam! Derdimizi ancak Cebrail'e yanacağız!'' (s:14)</p><p>Babası tarafından çok sevildi, babası tarafından hor görülmek şöyle dursun, iltifat ve iltimasla karşılandı hep... Dünyasını değiştirinceye kadar hep aynı şey oldu: Hz Peygamber (s.a.v) , uzun seferlerden sonra evine girmeden önce, ilkin ona uğradı, onu ziyaret etti, pek sık kucakladı kızını, pek sık yüzünü öptü evladının ve kızı her odaya girişte, sanki onu ilk kez görüyormuşcasına sevinerek ayağa kalktı o Baba (s.a.v)... Kızı da onu her gördüğünde vakar ve hürmetle ayağa kalkıp, koştu sarıldı babasına...Kainatın Efendisi, soranlara gülümseyerek; ''ben kızlar babasıyım'' dedi her daim... (s:81)</p><p>''Ey Allahın Resulü, ey canı babam, nerelerdesin,hasretinden eridim bittim'' demişti... Efendimiz (s.a.v) de, bazı haberler vermişti bu rüyada: '' Ey Fatıma, sana müjdeler vermeye geldim. Ki bu hayatla olan iğreti bağın, kader makasıyla kesilip ahirete ayak basma demine gelmiş bulunuyorsun kızım! Ey Fatıma, yarın gece benim misafirim olmaya ne dersin?'' (s:275)</p><p>'' Ey Allah'ın Elçisinin göz bebeği!''</p><p>Ses gelmez...</p><p>'' Ey cennet kadınlarının efendisi!''</p><p>Ses gelmez...</p><p>'' Ey Resulullhın can parçası!''</p><p>Ses kesilmiş cevap yok...</p><p>''İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun''... (s: 278)</p><p><strong>Arka kapaktan yansıyanlar</strong></p><p>Fatıma'ya kaçtım; çünkü onda, Tevhid'i ve Allah'a rızayı bulduğum için...</p><p>Fatıma'ya kaçtım; çünkü onda aşk bilincini seyrettiğim için...</p><p>Fatıma'ya kaçtım; çünkü o, karşılık beklemeden sevdi, cesurdu...</p><p>Fatıma'ya kaçtım; çünkü o, çöle hayat veren bir nehirdi...</p><p>Hayırlı bir evlat, sabırlı bir yol arkadaşı, sadık bir sevgili, merhametli bir anne olmanın yanısıra, ahdinden vazgeçmeyen, cihadından usanmayan, aşkından pes etmeyenve çölünden dönmeyerek Firdevs'ine ulaşan kamil bir insan olarak, her birimize örnek bir deneyim, tecrübeler anıtıdır Hz. Fatıma...</p><p>Fatıma yolculuk bilincidir.</p><p>Rahmet Peygamberi'nin yirmisekiz yıllık en yakın ve kesintisiz tanığı olarak '' Benden bir parçadır...'' dediği Fatıma'sını, uzun suskunluklarından sonra, yeniden okumak...</p><p>Seyyide'tun Nisa: Kadınların Efendisi...</p><p>Binti Resulullah: Resulullah'ın Kızı...</p><p>Binti Ebiha: Babasının Kızı...</p><p>Ümmü Ebiha: Babasının Annesi...</p><p>'' Can Parçası'' : Hz. Fatıma!</p><p><strong>( Elest yayınları; SİBEL ERASLAN )</strong></p>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-45300656095679068812009-03-29T00:16:00.006+02:002009-05-04T19:09:57.165+03:00KALEM KOKUSU<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvXlkuxw1vYpabOmsyD8Prhi4F7zRTlhEJR8hACDq_0QCr1Rt9zQEnEIKO6kgzt-egPqq_sTyf1KRvL_AC_fmFBjq5kK7l5-2vga6YXorxw_XUPCP5udk0qGCLr-GUH5O8bymGzJavosv6/s1600-h/untitled.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5318373511784797298" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 313px; CURSOR: hand; HEIGHT: 296px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvXlkuxw1vYpabOmsyD8Prhi4F7zRTlhEJR8hACDq_0QCr1Rt9zQEnEIKO6kgzt-egPqq_sTyf1KRvL_AC_fmFBjq5kK7l5-2vga6YXorxw_XUPCP5udk0qGCLr-GUH5O8bymGzJavosv6/s320/untitled.bmp" border="0" /></a><br /><div>İnsan bugün var yarın yok, öyle değil mi ? Yaşamımız o kadar kısa ki bunun farkında bile değiliz. Bu kısa hayatı öyle ise uzatmanın yollarını aramak gerek. Bu herkesin anladığı şekilde olmamalı elbette. Necip Fazıl üstadın dediği gibi surda bir gedik açmalıyız ki rüzgar nereden eserse essin etkisi aynı olmalı. İşte böyle bir gayretle başladık yazdıklarımızı ve okuduklarımızı paylaşmaya.<br />Yazmak, özgürlüğün simgesi, ebediliğin kapısı, hatırlanmanın yolu... Kalem kokusunda bir söyleşi sevilenlerle... Bazen gözyaşı satırlarda bazen en büyük mutluluk sayfalarda... Bazen en kuytu köşelerden çıkan bir hatıra, bazen ulu orta dökülmüş sevda... İnsanlık adına gölgelere notlar düşmek bazen. Bazense susmak, sukut etmek ikrarla...<br />Yazmak... Yazmak...<br />Şimdi susmak gerek...</div><div><strong>DOLUNAY YILMAZ</strong></div>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1612008752128496480.post-85297094058377973602009-03-25T22:16:00.005+02:002009-03-27T22:56:48.938+02:00YAĞMUR<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2CC8WxnlmjP1QtKCS3dd4UaZNiAt1hlQS1FrkSbhwPOgo9bWsS2gpOku7i-6V741DKJ0ATyH8M7o6-n5G0fbNlqAsyN6GYh0RMUPOD20QMn9Wort5iKqqZD2nNAxL2ZWJ03Dqis1_YaZL/s1600-h/untitled.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5317973989940745426" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 311px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2CC8WxnlmjP1QtKCS3dd4UaZNiAt1hlQS1FrkSbhwPOgo9bWsS2gpOku7i-6V741DKJ0ATyH8M7o6-n5G0fbNlqAsyN6GYh0RMUPOD20QMn9Wort5iKqqZD2nNAxL2ZWJ03Dqis1_YaZL/s320/untitled.bmp" border="0" /></a><br /><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnGYHMU1XiQVWoVVq7nykaGsSkp1g3boNpyhg1jJwcxMoh5YaL6sFvg3RGBSd7tcjySuvxEFot85YlvbO3cZ_wYA4rtbRFcNy8XNWU0mSljUBrDvyhEdrAZbDHh7MQQ76BEw3YGSoCrlBk/s1600-h/untitled.bmp"></a>Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur<br />Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından<br />Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur<br />Kutlu bir zaferdir ebabil dudağından<br />Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat<br />En müstesna doğuşa hamiledir kainat<br /><br />Yıllardır boz bulanık suları yudumladım<br />Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları<br />Yağmur, seni bekleyen bir taşta ben olaydım<br /><br />Hasretin alev alev içime bir an düştü<br />Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü<br />Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğime<br />Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü<br /><br />İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin<br />Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla<br />Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin<br />Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla<br />Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak<br />Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak<br /><br /><br />Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım<br />Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı<br />Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım<br /><br />Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü<br />Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü<br />Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe<br />Her sayfada talihsiz binlerce kurban düştü<br /><br />Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden<br />Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına<br />Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına<br />Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin<br />Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin<br />Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım<br /><br />Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış mazide<br />Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım<br />Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden<br /><br />Sensiz kaldırımlara nice güzel can düştü<br />Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü<br />Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin<br />En son, avcumuzdan inci ve mercan düştü<br /><br />Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan<br />Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar<br />Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan<br />Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar<br />Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri<br />Paramparça, ateşler şahının hayalleri<br /><br />Keşke bir gölge kadar yakında dursaydım<br />O mücella çehreni izleseydim ebedi<br />Sana sırılsıklam bir bakışta ben olsaydım<br /><br />Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü<br />Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü<br />Katil sinekler deldi hicabın perdesini<br />İstiklal boşluğuna arılar nadan düştü<br /><br />Dolaşan ben olsaydım save'nin damarında<br />Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin<br />Ebedi aşka giden esrarlı yollarında<br />Senden bir kıvılcım, süreyya bir şulenin<br />Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü<br />On asırlık ocağın savurdum külünü<br /><br />Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım<br />Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak<br />Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım<br /><br />Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü<br />Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü<br />Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara<br />Bir bela tunelinde ağır imtihan düştü<br /><br />Badiye yaylasında koklasaydım izini<br />Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar<br />Seninle yıkasaydım acılar dehlizini<br />Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar<br />Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya<br />Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya<br /><br />Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım<br />Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu<br />Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım<br /><br />Haritanın en beyaz noktasına kan düştü<br />Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü<br />Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi<br />Hakların temeline sanki bir volkan düştü<br /><br />Firakınla kavrulur çölde kum taneleri<br />Ahuların içinde sevdan akkor gibidir<br />Erdemin, bereketin doldurur haneleri<br />Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir<br />Şemsiyesi altında yürüsün bulutların<br />Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların<br /><br />Devlerin esrarını aynalara sorsaydım<br />Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler<br />Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım<br /><br />Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü<br />İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü<br />Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer<br />Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü<br /><br />Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini<br />Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir<br />Yıldırımlar parçalar çirkefin gölgesini<br />Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir<br />Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından<br />Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından<br /><br />Madeni arzuların ardında seyre dalarım<br />Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini<br />Senin için görülen bir düş de ben olsaydım<br /><br />Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü<br />Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü<br />Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali<br /><br />Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü<br />Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır<br />Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur<br />Sensiz doğrulur eğri, beyaz bile karadır<br />Sesini duymayanlar girdabında boğulur<br />Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin<br />Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin<br /><br />Saatlerin ardında hep kendimi aradım<br />Bir melal zincirine takıldı parmaklarım<br />Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım<br /><br />Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü<br />Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü<br />Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül<br />Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü<br /><br />Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde<br />Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay<br />Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde<br />Sümeyra 'yı arıyor her damlada bir saray<br />Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin<br />Mekanın fırçasında solmayan resim senin<br /><br />Yağmur, bir gün elimi ellerinde bulsaydım<br />Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme<br />Senin visaline bir gülmüş de ben olsaydım<br /><br />Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü<br />Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü<br />İniltiler geliyor doğudan ve batıdan<br />Sensizlikden bozulan dengeye ziyan düştü<br /><br />Islaklığı sanadır ahımın, efganımın<br />İçimde hicranlı tutuşuyor nağmeler<br />Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın<br />Nazarın ok misali karanlıkları deler<br />Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin<br />Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin<br /><br />Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım<br />Kapanıyor yüzüme aralan kapılar<br />Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım<br /><br />Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü<br />Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü<br />Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün<br />Bit dönüm noktasında aklıma Rahman düştü<br /><br />Nefesinle yeniden çizilecek desenler<br />Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek<br />Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler<br />Anneler çocuklara hep seni içirecek<br />Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin<br />Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin<br /><br />Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım<br />Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın<br />Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım<br /><br />Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü<br />Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü<br />Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın<br />İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü<br /><br />Yağmur, seni bekleyen bir taşda ben olsaydım<br />Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım<br />Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım<br />Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım<br />Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım<br />Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım<br />Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım<br />Senin için görülen bir düş de ben olsaydım<br />Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım<br />Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım<br />Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım<br />Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım<br />Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın<br />Kabzasında bir direm gümüş de ben olsaydım</div><br /><p><strong>NURULLAH GENÇ</strong></p>baharatlı tatlarhttp://www.blogger.com/profile/05344378400459465622noreply@blogger.com0