Işığa hamile kapkaranlık bir dünya.. ve Nebinin zuhuruna az bir zaman kala müjde ve muştu dolu akisler var ufukta.. vicdanlarda tesiri o kadar fazla ki birçok Mekkeli gelecek son Nebiyi anlatmakta.. Zuhur eder-etmez hemen koşun O'na! ve bütünleşin O'nun ruhuyla.!
O, yetim olarak büyüdü. İleride yükleneceği çok ağır bir yük bir vazife vardı. Ve ona şimdiden hazırlanması gerekiyordu. Tevekkülün zirvesinde, bütün güçlüklere göğüs gerebilecek bir yapıda yetişmeliydi. Zenginliğin şımarttığı veya sefaletin, yoksulluğun tamamen pısırıklaştırıldığı bir insan olmaktan Allah (cc) O'nu korudu. Ve hayatının her safhasında i'tidal ve istikameti muhafaza, ifrat ve tefritten uzak bir insan olarak yetişmesini temin etti. (s:33)
Ve, sonra ellerini açıp Rabb'ine niyazda bulundu:
" Allahım, güçsüzlüğümü, za'fımı ve insanlar nazarında hakir görülmemi Sana şikayet ediyorum. Ya Erhamerrahimin! Sen hor ve hakir görülen biçarelerin Rabbisin. Benimde Rabbimsin.. beni kime bırakıyorsun? Kötü sözlü, kötü yüzlü uzak kimselere mi, yoksa işime müdahil düşmana mı? Eğer bana karşı gazabın yoksa, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Ancak afiyetin arzu edilecek şekilde daha ferah-feza, daha geniştir. İlahi, gazabına giriftar yahud hoşnutsuzluğuna düçar olmaktan, Senin o zulmetleri parıl parıl parlatan dünya ve ahiret işlerinin medar-ı salahı Nur-u Vechine sığınırım. İlahi, Sen razı olasıya kadar Senin affını muntazırım! İlahi, bütün havl ve kuvvet sadece Senin elindedir." ( s: 71)
arka kapaktan yansıyanlar
Yıllardan beri binlerce defa yer değiştirenler, yer değiştirip kendilerine tutunacak bir dal arayanlar, o sistemden bu sisteme, o ekolden öbür ekole koşuşupduranlar, bütün bu çırpınıp durmaların fiyasko ile neticelendiğini görüyor ve şimdiye kadar hiç fiyasko görmemiş Hz. Muhammed (s.a.s) mektebine koşuyorlar.
İnsanların gönüllerini coşturacak kadar o gönüllere fer veren Efendiler Efendisi'ni acaba kendi kıymeti ölçüsünde anlatabildik mi?..
Hayır! Eğer beşeriyet O'nu tanısaydı, O'nun için mecnun olur, yollara düşerdi; ruhları O'nun yad-ı cemili sarınca burnun direği sızlar ve gözleri yaşlarla dolardı, dolardı da, O'nun pak semtine, peygamberlik dünyasına, tertemiz iklimine girebilmek için ürperir, O'nun aşkının ateşiyle yanan kalbinin küllerine hayat gelsin diye rüzgarın önüne katılır hep oraya doğru sürüklenirdi...
Akıl ve havsalamız alsa da almasa da, sineler O Şem'aya, O Güneş'e pervanedir.. çok yakın bir gelecekte, şimdiye kadar bir türlü O'na koşamayıp da kış sinekleri gibi takılıp yolda kalan derbeder ve perişen akıllar, yolda kalışlarına pişman olacak ve ellerini dizlerine vurarak: " Biz niye pervane olup O'na koşmadık! diyeceklerdir. O zaman belki de birçoğu için herşey bitmiş olacak...
( Nil yayınları: M. FETHULLAH GÜLEN)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder